12 Ocak 2011 Çarşamba

Pişik nedir ve nasıl tedavi edilir ?




Pişik Özellikle vücudun eklem yerlerinde, deri kıvrımları arasındaki sürtünmeden veya cildin herhangi tahriş edici bir maddeyle temasından meydana gelen kızarıklık. En fazla tenasül organları çevresinde, koltuk altlarında, meme altlarında, ayak parmakları arasında ve altında görülür.

Konuşma dilinde pişik kelimesiyle daha ziyade bebeklerde ciltte görülen ve önem verilmeyen kızartı ve kabarcıklar ifade edilir. Bu tarif yanlış olup, pişikler büyüklerde de sıklıkla görülebilir ve ayrıca yalnız büklüm yerlerinde değil, tahrişe maruz kalmış olan her yerde ortaya çıkabilir. Özellikle yaz aylarında naylon çorap giyenlerde, ayak parmakları arasında pişik çok görülür.

Bebeklerde cilt çok hassas olduğu için aşırı sıcak, ter, idrar veya başka bir şeyle tahriş olabilir. Eğer tedbir alınmazsa meydana gelen pişikler, zamanla açık yara haline dönüşebilir ve mikrop kapabilir.

Tedavisi iki yönlü olmalıdır:

Birincisi pişiğin meydana gelmesini önlemek, ikincisi de pişiğin iyileşmesi ve enfeksiyona mani olunmasıdır. Pişiğin meydana gelmesini önlemek için, gerek bebeklerde, gerekse büyüklerde sentetik çamaşır kullanılmasını önlemelidir. Vücudun kıvrım yerleri nemli tutulmamalıdır. Bebeklerin altı sık sık temizlenmeli, bir süre oda havasında açık bırakılmalıdır. Bebeklerin kıvrım yerlerine ve tenasül organları çevresine talk pudrası serpilmelidir. Pişiği iyileştirmek için yukarıdaki tedbirlere ilaveten pomadlar kullanılabilir. Enfeksiyon meydana gelmişse, doktor tavsiyesi üzerine antibiyotik kullanılabilir. Basit pişiklerde zeytinyağı da sürülebilir

Standart Kaşıntı ve Tedavisi

Kaşıntı nedir?

Kaşıntı kaşınma arzusu uyaran bir duygudur. Kaşıntı kişiyi oldukça rahatsız edebilir. Şiddetli olduğunda uykusuzluğa, gerginliğe ve depresyona neden olabilir. Kaşıntının gerçek nedeni bilinmemektedir. Derideki sinirler etkilenerek, histamin adlı bir kimyasal salgılanınca, beyinde kaşıntı duyusunu oluşturur. Kaşıntı bazen bir cilt hastalığı ile birlikte olabilirken, bazen de bir iç hastalığının belirtisi olabilir. İç organ hastalığı bulunmayan diğer kaşıntılı hastalarda kaşıntının nedeni psikolojik olabilir.

Kimlerde kaşıntı vardır?

Kaşıntının çok belirgin rahatsızlık verdiği bir çok deri rahatsızlığı vardır. Örneğin kurdeşen, su çiceği ve egzema da kaşıntı vardır. Bazı deri hastalıklarında ise döküntü olmadan kaşıntı olabilir. Yaşlılarda görülen kuru deriye bağlı kaşıntı bunun bir örneğidir. Bu kaşıntı özellikle kışın atar ve deride başka bir bulgu yoktur. Kaşıntının nedeni genellikle kuru cilt olmakla birlikte bazen kaşıntının nedeni bir iç hastalığı da olabilir. Derinin uyuz gibi bazı parazitik hastalıklarında da oldukça kaşıntı mevcuttur. Dermatoloji uzmanları bu hastalıklara muayene ile kolaylıkla tanı koyabilirler. Eğer bir bende kaşıntı var ise bu benin kansere dönüştüğünün bir belirtisi olabilir. Bu durumda tanı koyabilmek için biyopsi yapmak gerekebilir.
Kaşıntıya neden olabilecek bir çok iç hastalığı vardır. En sık rastlanılan böbrek yetmezliğine bağlı kaşıntıdır. Hepatit C yi de içeren karaciğer rahatsızlıkları, guatr ( tiroid bezinin fazla veya az hormon salgılaması) da kaşıntı nedenleri arasındadır. Demir eksikliği, polistemia vera ve multibl myeloma gibi kan hastalıklarında da kaşıntı olur. Ara sıra lenfomalarda da kaşınyı görülebilir. İnme gibi nörolojik tablolarda da kaşıntı olabilir.

Kaşıntı nasıl tedavi edilir?

Doktorunuz öncelikle kaşıntının nedenini araştırır. Dikkatli bir cilt muayenesi, kan testleri, gerekirse biyopsi yapar. Eğer kaşıntı egzema veya kurdeşen denen bir cilt hastalığından kaynaklanıyorsa bu hastalıkların tedavisi kaşıntıyı giderir. Eğer hastalık bir iç hastalığından kaynaklanıyorsa kaşıntı giderici haplar ve ultraviyole tedavisi kullanılır. Kaşıntının bir çok nedeni olmasına rağmen bir çok tedavisinde temel bir kaç uygulama vardır. İlk olarak sıcak banyo ve duş yasaklanmalıdır. Hafif ve ince kıyafetler ve serin bir ortam kaşıntınıyı azaltır. Sabunlar derinizi kuruturlar, bu nedenle hassas ciltler için olan uygun sabunları kullanınız. Banyoda iyi durulanınız, sabun artığı kalmamasına dikkat ediniz. Banyodan çıktıktan 2-3 dakika içinde nemlendirici uygulayınız. Su çiçeği ve böcek ısırıklarına bağlı su kabarcıklı hastalıklarda kalamin içeren losyonlar iyi gelebilir. Kaşıntı oldukça rahatsızlık verebilen bir durum olabilmekle beraber genelde tedaviye iyi cevap verir.

Kepek nedir ve neden oluşur ?




Kepeğin Latince adı Pityriasis capitistir. Bdurum aslında seboreik egzemanın inflamatuar olmayan hafif bir formudur.

Normalde insan derisi kendini yenilediğinden deri yüzeyinde bulunan ölü hücreler altt aoluşan yeni hücreler tarafından atılır.

Kepek probleminde bu süreç aşırı hızlanmıştır ve çok sayıda hücre atılımı olduğundan, bu hücreler kümeler oluşturarak gözle görülebilir hal alabilirler.

Özellikle kepek problemi koyu renkli kıyafetler giyildiğinde belirgin hale gelir. Ayrıca saçta kaşıntı da bulunabilir.

Bir çok kişi kepek probleminin saçlı derilerinin kuru olmasına bağlarlar. Bu nedenle de saçlarını şampuanla yıkamayı bırakır veya daha seyrek olarak yıkarlar. Çünkü yıkamanın saçları daha çok kurutacağını düşünürler. Fakt bu durum doğru değildir.

Kepeklenme sadece deri hücrelerinin döngüsü arttığında gelişir. Kepeklenmenin derimizde normalde de bulunan Pityrosporum ovale denilen bir mantarın miktarını aşırı arttırması sonucu geliştiği düşünülmektedir.

Kepek engellenebilir mi?

Kepekten kesin olarak kurtulunmasa da, bu durum kontrol altına alınabilir. Bu durum yaş ilerledikçe gerileyebilir.

Kepek nasıl kontrol altına alınabilir?

Kepek Şampuanları: Kepek şampuanları antimikrobial selenyum sülfit veya zinc pirithion içerirler ve hafif kepeklenme de faydalıdırlar. Bu ajanlar yaygındırlar ve Pityrosporum ovale'ye etkilidirler.

Antifungal şampuanlar: Bu şampuanlar ketakanazol içerirler ve hala kepek tedavisinde etkilirdirler. Tedaviye dirençli şiddetli kepekler için iyi bir seçenektir ve Pityrosporum ovale sayısını azaltır.
Bu şampuanların kepeği geçirmesi için haftada 2 kez 2-4 hafta kullanılması gerekir. Bu kullanımdan sonra yeniden gelişimin engellemek için her 1-2 haftada bir kullanılmalıdır.

Eğer bu tedavilere cevap alınamazsa ne yapılmalıdır?

Eğer bu şampuanların kullanımından sonra kepeğiniz geçmezse,

Daha şiddetli hale gelirse,

Vücudun başka yerlerinde de pullanam gelişirse bu durum seboreik egzema, diğer egzemalar veya sedef hastalığının belirtisi olabilir. Bu durumda bir dermatoloji uzmanına başvurunuz.

Ani gelişen , çok şiddetli kepeklenme veya seboreik egzema, eğer oyaşa kadar bu tarz problemi olmayan orte yaşlı bir kişide gelişirse bu durum AIDS'in bir belirtisi olabilir.

Behçet Hastalığı Nedir ? Belirtileri ve Tedavi Yöntemleri Nedir ?




Behçet hastalığı ağızda ve cinsel bölgede ağrılı ülserler (yaralar), göz problemleri ve deri bulgularıyla seyreden bir hastalıktır. Hastalık nadir görülmekle birlikte Türkiye'de daha nadirdir. Hastalık 1924 yılında bu hastalığı tanımlayan Tütk Dermatolog Hulisi Behçet'in adıyla Behçet hastalığı olarak adlandırılmıştır.

Behçet Hastalığının nedenleri nelerdir?

Hastalığın tam olarak nedeni bilinmemekle birlikte, otoimmün bir hastalık olarak tanımlamaktadır. Otoimmun hastalıklarda bağışıklık sistemi vücuttaki dokulara karşı savaşa geçer. Bu durumun nedeni tam olarak bilinmemekle beraber, hastalığın gelişiminde bakteri ve virüs enfeksiyonlarının rolü olabilir.

Kimler Behçet Hastalığı açısından risk altındadırlar?

Behçet Hastalığı ipek yolu üzerinde bulunan ülkelerin insanlarında daha sık ve şiddetli olarak görülen bir hastalıktır. Akdeniz ülkeleri orta doğu ve uzak doğuda 10.000 kişinin birinde Behçet Hastalığı görülür. Hastalık başka ülkelerde başka etnik gruplarda da görülebilir. İpek yolu üzerindeki ülklerde erkeklerde daha fazla görülürken, diğer etnik gruplarda kadınlarda daha sık görülür. Hastalık her yaşta görlebilmkle birlikte en sık 20-30 lu yaşlarda ortaya çıkar. Behçet Hastalğının belirtileri nelerdir? Ağız ülserleri Behçet Hastalığının en sık ve ilk görüleen bulgularındandır. Bununla beraber bu belirtiler ortaya çıkmadan evvel hastalar aşağıda belirtilen bir çok tekrar eden bulguyu gösterebilirler:

Soğuk algınlığı ve tosillit
Kas ve eklem ağrısı
Halsizlik
iştahsızlık ve kilo kaybı
baş ağrısı
Vücut derecesinde değişiklikler
Ağrılı ağız ülserleri genellikle hastalığın ilk bulgusudur ve hastaların %70 inde görülür. Ülseler dilde dudak ve yanak içlerinde ortaya çıkabilir. Genellikle 1-2 hafta sürerken, bazen 3 haftaya kadar uzayabilirler.

Hastalığın diğerbulguları şunlardır:

Cinsel bölgedeki Ülserler : Bu ülserler ağız ülserlerinden daha nadir görülürler. Ağrılıdırlar ve genellikle iz bırakarak iyileşirler.
Göz Tutulumu : Uveit dediğimiz durumda gözde kızarıklık ve şişme olur. Bazen hastalıkta retinada hasarlanır ve tedavi edilmezse körlüğe neden olabilir.
Deri Bulguları : Eritema nodosum dediğimiz ağrılı şişlikler sık görülür. Kollar bacaklaar ve gövdede sivilce benzeri döküntüler görülebilir.
Daha az görüleen bulgular mide bağırsak sistemine ait rahatsızlıklar( karın ağrısı, ishal, kusma), eklem ağrıları ve şişlikleri, sinir sistemi problemleri ve damar dokusu ve dolaşım sistemi problemleridir.

Behçet Hastalığına nasıl tanı konulur?

Behçet hastalığında bütün bulgular bir arada olmadığında tanı koymak zor olabilir. ; Eğer hastada ağızda ve cinsel bölge, göz ve deri bulguları var ise tanı daha rahat konulur.
Hastalığın tanısı aşağıdaki kriterlere göre konulur:

Yılda en az 3 kez ağızdda tekrar eden aft ile birlikte aşağıdaki kriterlerden iki veya daha fazlasının bulunması:
Cindel bölgede ülserler
Göz tutulumu (Üveit ve retinada hasar)
Deri bulguları
Pozitif paterji testi (Behçet hastalığını tanımak için yapılan bir test)
Behçet Hastalığı nasıl tedavi edilir?

Behçetin kesin tedavisi yoktur. Temel hedef hastalığın bulgularını tedavi etmek ve komplikasyonların gelişmesini
engellemektir. Behçet Hastalığı bir çok organı etkileyebilen bir hasstalık olduğunddan farklı uzmanlık dallarından oluşan bir ekip tarafından kontrol edilmelidir. Aşağıdaki bazı ilaçlar hastalığın bulgularını kontrol alabilir:

Yerel Tedavi

Tetrasiklinli solüsyonlar
Yerel olarak uygulanan kortizonlu ilaçlar
çeşitli anestrtik maddeler
Sistemik tedavi
ağızdan alınan kortizon
aspirin, İbuprofen gibi kortizon dışında antiinflamatuar ilaçlar
bağışıklık sistemini baskılayıcı ilaçlar azathioprine , chlorambucil)
deneysel olan ve araştırılan ilaçlar (kolşisin, siklofosfamid, talidomid, infliksimab ve potasyum iodid)

Hastalığın seyri nasıldır?

Behçet Hastalığı kronik bir hastalıktır ve şiddeti değişebilen bir şekilde akut hecmeler halinde alevlenme
gösterir.Hastalığın erken evresinde ataklar daha sıktır ve bir lkaç hafta sürebilir.Hastalık ilerledikçe atakların arasındaki süre uzar ve bazı hastalarda ataklar tamamıyla durabilir. Behçeet hastalarının % 4ünde ölüm meydana gelir. Ölüm nedeni mide bağırsaklarda delinme sinir sisteminin etkilenmesi ve damarsal yapılardaki balonlaşma şeklinde bozukluklardandır.

Vitiligo Nedir ? Nasıl Tedavi Edilir ?




Vitiligo deriyi boyayan maddenin (pigment ) kaybı nedeniyle, cildin beyazlaşması ile seyreden bir hastalıktır. Vitiligo vücudun herhangi bir yerini tutabilir. Genellikle vücudun her iki yanı da tutulur. En sık olarak yüz, dudak, el, kol, bacak ve cinsel bölge tutulur.

Kimler vitiligoya yakalanır?

Vitiligo her yüz kişiden 1-2 sini etkiler. Etkilenen kişilerin yarısı 20 yaşın altındadır ve etkilenen beş hastadan birinin ailesinde bu hastalık tablosu vardır. Bu hastalık otoimmün (vücudun pigment hücrelerine antikor oluşturduğu) bir hastalıktır. Vitiligosu bulunan hastaların çoğu sağlıklı olmasına rağmen bazı hastalarda guatr hastalığı gibi otoimmün hastalıklar vardır.

Derinin rengini ne belirler?

Derideki melanosit denen hücrelerden üretilen melanin adlı madde derimizin rengini(açık veya koyu renkli) oluşunu belirler. Melanosit denen bu hücreler ölür veya melanin salgılayamazlarsa derinin rengi giderek açılır ve sonunda tamamıyla beyazlaşır.
Vitiligo nasıl gelişir?

Tipik olarak vitiligolu deri bölgelesi süt beyazı renktedir. Bununla birlikte pigment kaybının derecesine göre renk değişebilir. Lekelerin içinde farklı renk tonları bulunabilir ve etrafı daha koyu bir sınırla çevrili olabilir.

Vitiligo genellikle hızlı bir pigment kaybı ile başlar. Bu süreç bilinmeyen bir nedenle pigment kaybının durmasına kadar sürer.

Hastalığın seyri ve şiddeti kişiden kişiye değişir. Açık tenli kişilerde hastalık genellikle yazın deri bronzlaşınca ortaya çıkar. Esmerlerde ise hastalık daha belirgindir. Bazı hastalarda derinin tamamı beyazlaşır.Şiddetli olgularda pigment kaybı tüm vücudu kaplar. Pigment kaybının ne kadar olacağını belirleyen bir bulgu yoktur.

Vitiligo nasıl tedavi edilir?

Bazen en iyi tedavi hastaya herhangi bir tedavi uygulamamaktır. Özellikle açık tenli olan kişilerin sadece güneşten koruyucu kremleri kullanması bile yeterli olabilir. Derinin hastalıklı alanları güneş ışınlarına karşı korumasızdır. Bu alanlarda kolaylıkla güneş yanığı gelişebilir. Koruma amacıyla en az 30 faktörlü güneşten koruyucular kullanılmalıdır.

Vitiligo lekeleri çeşitli makyaj malzemeleri, kendiliğinden bronzlaşma sağlayan kremler ile kamufle edilebilir. Bu yöntemlerle hastalık tedavi edilmez, fakat lekelerin görünümü düzeltilir. Küçük alanlara iğnelerle deri rengini verecek maddeler enjekte edilebilir. Bu yöntem özellikle küçük alanlarda etkili bir yöntemdir.

Eğer güneşten koruyucular ve kamuflaj yöntemleri etkisiz kalırsa diğer tedavi yöntemleri uygulanabilir.Tedavide yeniden normal bir pigmentasyon sağlanması amaçlanır. Bu yöntemlerin hiç birisi kalıcı çözüm vermez.

Çocuklarda vitiligonun tedavisi

Çocuklarda genellikle agresif tedaviler uygulanmaz. Güneşten koruyucular veya kamuflaj en iyi tedavi yöntemidir. Lokal kortikosteroidler dikkatli gözlem altında kullanılabilir. PUVA tedavisi 12 yaşın altında tavsiye edilmez ve bu tedaviye başlamadan evvel riskleri ve faydaları dikkatli bir şekilde değerlendirilmelidir.

Yeniden pigmentasyon Tedavisi

Kortikosteroid içeren kremler ufak alanların tedavisinde uzun süre kullanılabilir. Uygulamanın kapalı yapılması yan etkilere neden olabilir. Bu ajanlar muhakkak bir Dermatolojj Uzmanı'nın denetiminde kullanılmalıdır.

PUVA -PUVA denen bir tedavi yönteminde hastaya psorelen içeren bir hap verilir. Psorelen deriyi ışığa hassas hale getirir. Daha sonra hasta morötesi ışığın bir tipi olan ultraviyole A ışığına maruz bırakılır. Bu tedavi için özel ekipman gerekir. Yüz, üst kol, üst bacak, gövde gibi alanlarda % 50-70 oranında iyileşme olur. Eller ve ayaklar ise tedaviye kötü cevap verir. PUVA tedavisi Dermatoloji Uzmanının gözetiminde yapılmalıdır. Güneş yanığına benzer şikayetler görülebilir. Uzun vadede deride çillenmeye ve cilt kanseri riskinin artmasına neden olabilir. UVA göze de zararlı olduğundan UVA filtresi olan gözlükler seans sırasında ve dışarı güneşe çıkıldığında kullanılmalıdır. Bu gözlüklerin kullanımı katarak gelişimini engeller. 12 yaşın altında, hamilelerde ve bebek emziren kadınlarda PUVA tedavisi uygulanamaz.

Dar bant UVB - Bu tedavi şeklinde haftada 2-3 seans bir kaç ay boyunca tedaviye alınır Bu tedavinin şu an geniş kullanımı yoktur. Butedavi yöntemi özellikle çocuk hastaları tedavi etmekte kullanılabilir.

Grafting - Normal sağlıklı derinin sağlıksız alana cerrahi yollarla aktarılması (grafting) az sayıda hastada faydalı olabilen bir yöntemdir. Ayrıca hastalıklı alanın tamamında homojen bir renk dönüşü olmaz.

Diğer tedavi yöntemleri

Diğer tedavi şekilleri arasında, bağışıklık sistemini düzenleyen maddeler içeren kremlerin kullanımı vardır. Güvenli olduğundan çocuklara ve göz kapağına da uygulanabilir. Excimerlaser de tedavi de denenebilir.
Depigmentation Tedavisi

Vitiligosu çok yaygın olan olgularda deri renginin hidrokinon denen bir kimyasal ilaç ile tamamen açılması da alternatif bir yöntemdir. Fakat tedavi bir yıl sürebilir ve sonuç kalıcıdır.

Vitiligo kesin olarak tedavi edilebilir mi?

Günümüzde vitiligonun nedeni bilinmemektedir, bununla beraber hastalığın ailesel bir özelliği vardır. Hastalığı tedavi edecek çeşitli yöntemler bulunmasına rağmen, hastalığın kesin bir tedavisi yoktur. Vitiligo ile ilgili yapılan araştırmalar halen sürmektedir.

Çocuğunuza Televizyon Karşısında Yemek Yedirmeyin




Sağlıklı Beslenme Alışkanlığı İçin: Çocuğunuza televizyon karşısında yemek yedirmeyin !

Bir anneyi en mutlu eden; tabağını bitiren bir çocuğa sahip olmaktır. Çünkü çocuğu iyi beslendiğinde gerekli vitaminleri alacak, bağışıklık sistemi güçlenecek, zayıf kalmayacak ve böylece daha az hastalanacaktır.

Fakat birçok anne çocuğuna yemek yedirememekten şikayetçi… Yemek yedirmeyi başarabilmek için de kendine özgü birçok yol deniyor. Komiklikler yapıyor, oyuncakları kullanıyor , en leziz yemek tariflerini yaratıcılığını kullanarak hazırlıyor. Tüm bu çabaları bizler de tabiî ki destekliyoruz…

Çoğu anneden duyduğumuz ; çocuğuna bebeklik döneminden itibaren televizyon karşısında yemek yedirmesi. Bu yolla daha kısa surede yemek yedirebildiğini ifade ediyor.

Anneler için oldukça pratik olan bu yolu sağlıklı beslenme alışkanlığının kazandırılması açısından neden tercih etmediğimizi kısaca ifade edelim:

Çocuğunuz televizyon karşısında daha çok yemek yiyor . Çünkü , sürekli değişen , hareketli, renkli ekran dikkatinin sürekliliğini sağlamış oluyor. Çocukların dikkati kısa sürelidir , ekrandaki bu hareketlilik ile kısa olan dikkatin süresi uzuyor ve çocuk farkında olmadan ağzını açıyor. Siz de bu anı fırsat olarak değerlendirerek hazırladığınız vitaminle dolu çorbayı çocuğunuza yutturmayı başarıyorsunuz. Diğer kaşık, sonra diğer kaşık ve son kaşık. Tüm çorba bitti .. Çok mutlusunuz. İçiniz oldukça rahat.

Sağlıklı beslenme alışkanlığının kazandırılması için; çocuk yemek öğününün geldiğinin ve yemek yediğinin farkında olmalıdır. Bu da çocuğa yaşayarak kazandırılabilir. Yemek öğünleri gün içerisinde bir rutin olduğunda çocuk yaşayarak yemek yeme davranışını öğrenir.

Oysa televizyon izlerken çocuğunuz öncelikli olarak yemek yediğinin farkında değildir. Ona göre sadece eğlenceli bir şekilde televizyon izlemektedir. Çocuklar yaşayarak öğrenme gerçekleştirdiğinden yemek yeme davranışını sağlıklı bir şekilde öğrenmiş olamıyor. Bu davranışı yeterli düzeyde öğrenemeyen bir çocuk ilerleyen yaşlarda yetersiz beslenme , masada yemek yemek istememe, düzenli yemek yememe, yemek seçme , kendi kendine yemek yememe gibi davranışlar gösterebiliyor.

Bu davranışları gösteren bir çocuğun sağlıklı beslenme alışkanlığı kazanamadığını söyleyebiliriz.

Sağlıklı beslenme alışkanlığı kazandırmak için; öğün atlamayın, çocuğunuzla birlikte masaya oturun, onunla birlikte yemek yiyerek ve yemek seçmeyerek ona model olun, uygun yaşı geldiğinde kendi kendine yemek yemesine izin verin. Mümkün olduğunca ailenin tüm üyelerinin masada yer almasını sağlayın. Yemek saatlerini ailecek keyifli geçirmeye özen gösterin.

Sağlıklı beslenme, çocuğun fiziksel ve ruhsal gelişimi için önemlidir. Sağlıklı beslenen bir çocuk hastalıklara karşı daha dirençlidir, gün içerisinde yeterli enerjiye sahip olabileceği için yaşına uygun her turlu aktiviteyi rahatlıkla yerine getirebilir. Dikkati, algılaması artar. Huysuzlukları ve sizinle çatışmaları azalır.

Eğer geçmişte çocuğunuza televizyon karşısında yemek yedirmiş olan bir anneyseniz asla kendinizi suçlamayın. “ Ben hata mı yaptım ?” demeyin. Tüm bunları bilerek yapmadınız. Ama artık doğru olanı biliyorsunuz. Çocuğunuz kaç yaşında olursa olsun bugünden başlayarak ona sağlıklı beslenme alışkanlığı kazandırabilirsiniz.

Gastroözafagial Reflü




Gastroözefagial reflü mide ile yemek borusu arası var olduğu kabul edilen kapakçığın yetersiz çalışması sonucu açık kalması sonucu mide içeriğinin istemsiz olarak yemek borusuna kaçışıdır. Yemek borusuna kaçan bu içerik yenilen katı ve sıvı gıdalar olabildiği gibi mide, safra ve pankreas sıvısı da olabilir.

Sağlıklı olan çocukların bir çoğunda normalde fizyolojik olarak gözüken bu reflü, 1/300-1000 oranında Gastroözefagial reflü hastalığı olarak yani vücudumuzda belirti vererek kendini belli eder. Çocukluk çağında reflü %8-12 oranında görülmektedir. Erişkinlerde bu hastalık daha sık (%20) olarak görülmektedir.

Hiatus hernisi (mide fıtığı) ve mide çıkışında darlık olan çocuklar yanında nörolojik hastalıklara sekonder (ikincil ) reflü de görülebilir. Her 10 reflü hastasından birinde mide fıtığı da görülmektedir.

Reflü Neden Oluşur ?

Gastroözefagial Reflü ÇOK FA KTöRLÜ bir hastalıktır. Genetik kökeni olan bu hastalık; En sık olarak geçici olarak yemek borusu alt kısmındaki sfinkterin (kapakçığın ) gevşekliği sebebiyle görülmektedir, ayrıca mide içeriğinin boşalmasında gecikmenin olması, mide fıtığı ve yemek borusunun kendi kendini temizleme mekanizmasının bozuk olması diğer reflü sebepleridir.

Bir de Gastroözefagial reflüyü kolaylaştıran faktörler vardır.Bunlar ;

· Yemek borusunun mideye giriş bölümünde yer alan açının (HİS açısı) bozulmuş olması
· Mide fıtığı gibi anatomik bozukluklar
· Mide çıkışında tıkanıklık (ÜLSER VE pilör stenozu) gibi mide boşalmasını engelleyen nedenler
· Çocuğun yanında sigara içilmesi, ergen ise kendisinin sigara ve/veya içki içmesi astım tedavisinde kullanılan ilaçlar ise mide ile yemek borusu arasındaki kapakçığın tam kapanmamasına neden olup gastroözefagial reflü hastalığına sebep olurlar.
· Kötü beslenme alışkanlıkları yağlı gıdalar, asitli yiyecekler ile tanışma yine reflüyü kolaylaştırır
· Obesite ve sıkı giysiler ve bir de genetik faktörler eklenir ise gastroözefagial reflü hastalığı oluşumuna zemin hazırlamaktadır.

Gastroözefagial reflü hastalığı olan çocuklar yaşamlarının farklı dönemlerinde farklı belirtiler ile gelirler.

Süt çocuğunda sızıntı şeklinde veya fışkırır şekilde kusma olabilir. Bazen hemen yemek öncesi bazen de yemekten birkaç saat sonra kusma olabilir. Reflü hastalığı bulguları yoksa bu belirtiler normal olarak kabul edilir.

Küçük çocukta ise göğüste yanma, yutma güçlüğü ve göğüs ağrısının çocuktaki ifade şekilleri ön plandadır. Bunların çocukta belirtisi ağlama, huzursuzluk, mamayı reddetme, zor uyuma gibi belirtiler olabilir. Bazen de anemi ve ağızdan kan gelmesi ve dışkının katran renginde çıkması ( üst sindirim sisteminden kanama ) gibi bulgular karşımıza gelebilir.

Yine de süt çocukluğunda sepsis, doğumsal kalp hastalığı, beslenme hataları, idrar yolu enfeksiyonu, inek sütü alerjisi/ anatomik bozukluklar, bazı metabolik hastalıklar reflü hastalığını taklit edebilir, ayırıcı tanıda bu hastalıklarda göz önde bulundurulmalı ve hasta doğru ve uygun tedaviyi karışıklığa sebep olmadan alabilmelidir.

Reflüde ayrıca;

· Uyku apnesi ( nefessiz olarak saniyelerce kalma)
· Uzun süren öksürük nöbetleri/ tekrarlayan akciğer enfeksiyonu bulguları olabilir.
· Ses kısıklığı / boğuk ses/ sık larenjit atakları / kulakta sıvı toplanması ve bunun sonucunda kulağa tüp takılması(seröz otit)/ sinüzit
· Hışıltı
· Karın ve gögüs ağrısı
· Başı geriye atma ve başı yana çevirme
· Büyük çocuklar ise belirtileri kendileri ifade edebilir. Bunlar; Göğüs arkasında yanma, kusma ve ağza acı su gelmesi, ağız kokusu, gece öksürüğü, boğulur şekilde öksürük ile uyanma, kabızlık, kulakta sıvı toplanması ve bunun sonucunda kulaklarına tüp takılmış olan çocuklar, sinüzit , gelişim geriliği ve obesite ayrıca dişlerde reflüye bağlı çürükler, ön kesicilerin iç kısmında değişiklikler ve diş gıcırdakma bulgu ve belirtileri olabilir

Bulguları olanlarda gastroözefagial reflü hastalığı düşünülür .

Gastroözefagial Reflü Hastalığının Tanısı:

Gastoözefagial reflü hastalığında pek çok tetkik kullanılmasına rağmen %100 tanı koydurucu bir tetkik yoktur. Hekimin deneyimi ve aile ile iletişim sanatı tanı ve tedaviyi yönlendirici olmalıdır.

Biz hekimler reflü hastalığında kullanılan tetkikleri niçin neden yapıyoruz?

· Reflü hastalığı varlığını göstermek
· Hastalığa bağlı oluşan istenmeyen örneğin darlık ve yemek borusundaki değişikliklerin gösterilmesi
· Ve reflü ve semptomlar arası ilişkileri göstermek için kullanıyoruz
· Biraz önce bahsettiğimiz belirtiler ile hastaya doktorun tanı koyup direk tedavi başlaması en akılcı yaklaşım olmalıdır. Bu yöntem tedaviden teşhise gitme olarak kullanılmaktadır. Yani direkt tedaviye başlamaken duyarlı ve en özgün tanı aracıdır.
· İlerlemiş olgular için yemek borusu, mide ve ince barsak grafileridoğumsal anormalliğin, yemek borusunun diğer hastalıklarını ortaya çıkarma, pilör stenozunun, mide fıtığının varlığının ve reflü hastalığına bağlı oluşan darlığın ortaya çıkartılması için gereklidir.
· Üst sindirim sisteminin endoskopik incelenmesi ve biyopsi örneklerinin alınması istenmeyen yemek borusu alt kısmındaki değişikliklerin darlık, yemek borusunun yangısının ortaya çıkarılması ve altta yatan diğer patolojilerin ortaya çıkartılması için gereklidir.
· 24 Saatlik Ph monitorizasyonudoktorun gerektiği durumlarda başvurduğu tanı yöntemidir. Başlangıçta kullanılan bir tanı yöntemi değildir.
· Sintigrafi ; Bir çok çocuk gastroenteroloji merkezinde olduğu gibi Çekirge çocuk gastroenteroloji polikliniğimizde de rutinde istenen bir tetkik değildir.
· Yemek borusunun monometrik çalışmaları, impedans çalışmaları, kapsül pH metri gibi yeni ve pahalı tanı yöntemleridir. Henüz ülkemizde rutine girmemiştir
· Kulak Burun Boğaz Bakısı diğer bir tanı yöntemidir:Larinkste ödem, eritem ve nodül ve hatta reflünün görülmesi olasıdır.

Gastroözefagial reflü hastalığının tanısında hastalığın bireysel belirti farklılıklarının olduğu, tanı koymada net bir tanı aracı olmadığı göz önüne alınırsa sorunun büyüklüğü ortadadır. Kolay tanı koyabilme boş yere tedavi verme yanında, tanıyı koymadaki gecikme ise istenmeyen sonuçlarla hastayı karşımıza getirmektedir. Test tedavisine 2-4 haftalık tedaviye yanıtsızlık durumunda hasta mutlaka çocuk gastroenteroloji uzmanınca görülmelidir.

Tedavi:

Hastalığın tedavisinde bazı önlemler almak gereklidir.

Belirtileri azaltmak için önlemler almak ve yaşam tarzında değişikliklere gitmek gereklidir.

Yaşam Tarzındaki Değişiklikler:

· 1 yaşın üstünde sol yan pozisyon ve yatak başının 15 cm yükseltilmesi önerilir. Yüz üstü yatırma reflüyü azaltabilir ancak bu seferde ani bebek ölümü oranı artmakta dolayısı ile önerilmemektedir.
· Süt çocuğu çağında emzik kullanılıyorsa bu reflüyü artıracağından emzik yasaklanır.
· Bebeklerin dik emzirme pozisyonunda emzirilmeleri
· Ana kucağı, puset vb reflüyü artırdıkları için kullanımları önerilmemektedir.
· Çocuğun yanında sigara içilmemeli, ergenlik çağında olanlar ise içki ve sigara tüketimi araştırılmalı ve önlem alınmalıdır.
· Üç öğün yerine çocuğun aldığı gıdalar altı öğünde verilmelidir.
· Patates, köfte, balık gibi çocukların sevdiği gıdalar kızartma yerine fırında yapılarak verilmelidir.
· Çikolata, cips, çerez, ketçap, mayonez, soğan ve sarımsak gibi gaz yapıcı gıdalar ve konsantre meyve suları ve gazlı ve asitli içeceklerden uzak durulur.
· Çok sıcak içeceklerden ve çok soğuk içeceklerden uzak durulur..
· Nane, boza, domates suyu, portakal suyu gibi asitli yiyecekler gibi yemek borusuna yiyeceklerin ve beraberinde asitin kaçışını artıran gıdaların yanında yemek borusu alt sfinkterini gevşeten kahve ve kakaolu içeceklerden uzak durulması anlatılmalıdır.
· Kabızlık varsa karın içi basıncı artıracağı için tedavi edilmelidir.
· Karın içi basın azaltmak için sıkı kemer, korse, sıkı lastik vb kullanımı önlenir.
· Şişmanlık varsa zayıflama programına alınır.
· Çocuk yemek yedikten sonra hemen yatırılmamalı en az 2 saat geçmesi söylenmelidir.
· İşeme bozukluğu varsa araştırılır.

İnek sütü alerjisi olan bebeklerde iNEK sütünün eliminasyonu kusmaları azaltabilir.

Tıbbi Tedavi:

Tıbbi tedavi doktorun seçeceği tedaviye göre en az 3 ay olmalıdır.

Tedavide kullanılan ilaçlar mideden yemek borusuna yiyeceklerin dönüşünü azaltan ve bunun yanı sıra mide boşalmasını hızlandıran ilaçlar (prokinetikler) ve mide asidini baskılayan ilaçlar ( asit baskılayıcı ilaçlar) kullanılmaktadır. Cerrahi tedavi yöntemleri yanında endoskopik tedavi yöntemleri de vardır. Endoskopik tedavi yöntemleri henüz çocuklarda uygulamaya geçmemiştir.

Tedaviye yanıtsız hastalar için aile, çocuk doktoru, çocuk gastroenteroloji uzmanı ve çocuk cerrahı ortak olarak en iyi tedavi yöntemini seçilmelidir. Her şey çocuklarımızın daha sağlıklı gelişmesi için.

Dr. Fatih ÜNAL
Çekirge Çocuk Hastanesi
Çocuk Hastalıkları, Gastroenteroloji ve Beslenme Uzmanı

10 Ocak 2011 Pazartesi

Kıl dönmesi nedir ? Kıl dönmesi tedavi yöntemleri

Kıl dönmesi

Pilonidal sinüs ya da daha çok bilinen ismiyle kıl dönmesi, yaygın bir hastalık olmasına rağmen pek de tanınmaz. Kişi, belirtileri ortaya çıkmış olan hastalığının mutlaka farkındadır, ancak ismini tam olarak koyamamıştır. Bu durumda yapılması gereken, bir an önce hastalığı tanımak ve tedaviyi geciktirmeden başlatmaktır. Kıl dönmesi; kuyruk sokumu olarak da tanımlanan bölgede, kalçaların üst birleşim noktasında görülüyor. Şişlik ağrı akıntı gibi şikayetlerle kendini belli ediyor. Doğumsal olan bu hastalık, anne karnındaki gelişim esnasında küçük bir kusur sonucu oluşuyor. Bu doğumsal kusura vücut, ergenlikten sonra reaksiyon vermeye başlıyor.

Belirtiler

Hastanın doktora başvurduğunda hastalıkla ilgili ilk belirtilerin ortaya çıkıyor. Kıl dönmesi en sık 15-30 yaş arası erkeklerde görülmekle birlikte, aynı yaş grubu kadınlarda da görülme sıklığı pek nadir olmuyor. Belirtiler, kuyruk sokumu olarak da tanımlanan bölgede, kalçaların üst birleşim noktasında, şişlik, ağrı akıntı, kızarıklık, delikşikler ve kabarcıklar şeklinde görülüyor. İlerlemiş, abseleşmiş durumlarda oturma ve yürümeyi dahi engelleyebiliyor.

Hastalığın Safhaları

Hastalığın safhaları, olayın ciddiyetini yani hastalığın belirtilerine göre cilt altı yayılımını da gösteriyor. Bu safhalara göre tedavi planı da değişiyor. Hastalığın safhaları basitçe 3 aşamada değerlendiriliyor: Şikayet oluşturmayan belirti dönemi, akut pleonidal abse dönemi, tekrarlayan hastalık dönemi.

Tedavi

Tedavi, hastalığın evresine göre uygulanıyor, kalıcı çözüm ise mevcut artık dokunun cerrahi olarak çıkartılması ve yara onarımı ile sağlanıyor. İltihaplı ve abseli dönemlerde, içeride biriken iltihabın lokal anestezi ile boşaltılması, kalıcı müdahalenin daha sonra programlanması gerekiyor.

Ameliyat Tipleri

Toplumda çok sık rastlanan bu hastalık aslında günümüzde ameliyat tipleri ile de konuşuluyor. Hastalığın safhasına ya da ameliyatta karşılaşılan duruma göre, ameliyat tipi de değişiyor. İçerden çıkan artık dokunun büyüklüğüne ya da daha önce aynı sebepten dolayı ameliyat olup olmadığına göre, ameliyat tipini cerrah belirliyor. Ameliyat tipleri, artık dokunun çıkarıldıktan sonraki kapama yani iyileşme durumuna göre değişiyor.

Buna göre ameliyat tipleri;

Açık bırakma,
Cildi yaklaştırarak açık bırakma,
Direkt dikişlerle kapatma,
Doku kaydırarak dikişlerle kapatma gibi sıralanabiliyor.

Tedavi Geciktirildiğinde

Kıl dönmemesinde erken teşhis önem taşıyor. Çünkü tedavinin geciktirildiği durumlarda hastalık ilerliyor, cilt altındaki hastalıklı doku büyüyor. Bu durum, yapılması gerekli olan ameliyatın zorlaşmasına, hastanın fazla zaman kaybetmesine ve ameliyat sonrasının daha zor geçmesine sebep olabiliyor. Ayrıca; uygun cerrahi yöntem seçilmezse de tekrarlayabiliyor. Bu nedenle, ameliyat yönteminin hasta ile doktorunun ortak kararı ile belirlenmesi gerekiyor.

Cüzam nedir ?

Micobacterium leprae adı verilen bir virüsün meydana getirdiği hastalık. Tıp dilindeki adı Lepra, halk dilimizdeki adı da Miskin hastalığıdır.Şiddetli belirtileri olan salgın bir hastalıktır. Etmeni, 1879 yılında Hansen tarafından bulunmuştur.

Cüzam hastalığı medeniyetin bilinen en eski hastalıklardan biridir. Antik çağlarda, özellikle Ortaçağ'da büyük salgınlar yaptığı ve toplum için çok ürkülen bir hastalık olduğu bilinmektedir. Ortaçağ'da bu hastalığa yakalananlar için özel evler ve barınaklar yapılmış, hastalar buralarda kendi kendileri ile başbaşa bırakılmıştır. Daha sonraları, cüzamlı hastalara çıngırak takılmış böylece herkesin bunların yanına yanaşmasına engel olunmak istenmiştir. Bugün özellikle geri kalmış ülkelerde rastlanan bir hastalık özelliğindedir.

Cüzamın iki tipi vardır: Nodüler tip: Deride, nasırlı düğmeler seklinde belirtileri olan bir cüzam tipidir. Bu düğmeler, hastalığın ilerlemiş devirlerinde ülserler halinde açılırlar. Sinirsel tip: Sinirlerde kendini gösteren bir tiptir. Zamanla hasta sinirsel yeteneğini kaybeder, hissiz bir durum alır. Bunun da ilerlemiş hallerinde deride belirtiler görülür. Bunlar da zamanla ülserleşir. Katılım yolu ile geçmez. Ancak, cüzamlı olan hastaların derisine temas yolu ile insandan insana geçer. Başlangıç devirlerinde yapılacak teşhisle hastalıktan kurtulmak imkânı bugün için vardır.

Sıra dışı benler

Sıra dışı benler ( tıptaki adıyla atipik veya displastik nevüsler) klinik ve mikroskobik olarak Melanom ile ortak bazı görüntüleri olup, melanom olmayan selim bir deri gelişimidir. Bununla beraber sıra dışı benlerin varlığı melanom gelişim riskini arttırır veya bir kişide melanom gelişim riskinin bir belirteci olabilir. Bu risk tek bir sıra dışı ben varlığında çok az iken, fazla sayıda ben bulunması bu riskin arttığının göstergesidir.

Sıra dışı benler nasıl görünürler?

Sıra dışı benler çok farklı biçimde görülebilir. Sıklıkla aşağıdaki bulguları gösterirler:

Benin bir tarafının daha geniş olması
Benin çevresinin düzensiz olması
Değişik renkler içermesi (kahverengi, siyah, kırmızı ve beyaz)
6 milimetreden daha büyük olması
Hafifçe deriden kabarık olması
Fakat displastik nevüs tanısı deriden biyopsi alınarak konulur. Sıra dışı benler sıklıkla melanoma görünümündedirler.

Sıra dışı benler nerede görülürler?

Bu tür benler vücutta her yerde görülebilir. Genellikle ergenlik döneminde ortaya çıkar. Bu tarz benler güneş gören alanlarda, sırt ve bacaklarda sık görülür.

Tek bir sıra dışı ben bulunması ne anlama gelir?

Kendisinde ve ailesinde melanom bulunmayan, fakat 1-4 arası sıra dışı beni olan kimseler, toplumdaki diğer bireylere göre biraz daha fazla Melanom riski taşır. Bununla birlikte sıra dışı bir ben melanom ile aynı değildir. Çok agresif tedavi yaklaşımlarına gerek yoktur. Fakat değişiklik olduğunda muhakkak biyopsi alınmalı veya koruyucu olarak ben tamamı ile cerrahi olarak alınmalıdır.

Bir kişide çok sayıda ben ve sıra dışı ben bulunması ne anlama gelir?

Eğer kişide veya ailesinde melanom varsa melanom gelişim riski yüksektir. Bir kişide çok sayıda normal ve sıra dışı ben var ve yakınlarında melanom var ise; bu durum ailesel sıra dışı ben tablosu olarak adlandırılır.

Ailesel Sıra dışı ben tablosu nedir?

Bu tabloda aşağıdaki kriterler vardır:

1. Birinci derece akrabalar (anne baba çocuklar ve kardeşler), ikinci derece akrabalarda (büyükanne, büyükbaba, amca, dayı, hala, teyze) melanom bulunması
2. Ben sayısının 50 den fazla olması ve bu benlerden bazılarının sıra dışı olması
3. Mikroskobik olarak tipik sıra dışı ben bulgularının bulunması

Ailesel Sıra dışı ben tablosuna sahip olmak ne anlama gelir?

Bu kişilerin melanom olma riski anlamlı olarak yüksektir. Benlerin sayısı ve melanom bulunan aile bireylerinin sayısının artması melanom gelişim riskini arttırır.

Dermatoloji Uzmanı tarafından sıra dışı ben tablosu tanısı olanlar ne yapmalıdır?

Bu kişiler kendi derilerini 2-3 ayda bir kendileri kontrol etmelidir. Melanomun erken belirtileri hakkında bilgi Dermatoloji uzmanlarından alınabilir. Hastalar ergenliğin başlangıcından itibaren 3-12 ayda bir Dermatoloji Uzmanına muayene olmalıdır. Hatta Dermatologunuz göz muayenesi ve fotografik ben takibini isteyebilir. Tüm bu işlemlerin amacı melanomun erken tanınmasını sağlamaktır ve muhakkak yapılmalıdır. Melanom erken evresinde yakalandığında tedavi şansı daha yüksektir.

Melanom gelişiminden korunmak için neler yapılabilir?

Güneşten korunmak, melanomdan korunmak için yapılabilecek en önemli şeydir. Sabahın geç saatlerinde ve öğlen vakti dışarıda yapılan aktiviteler yasaklanmalı, her zaman güneşten koruyan şapka ve kıyafetler giyilmelidir. Kısa süreli güneşe maruz kalma esnasında da 15 faktör ve üzerindeki güneşten koruyucuların kullanımı tavsiye edilir. Güneşten koruyucular yarım saatte bir yeniden sürülmelidir. Bütün bu önlemler melanomdan korunmak için oldukça önemlidir.

 
eXTReMe Tracker