12 Ocak 2011 Çarşamba

Pişik nedir ve nasıl tedavi edilir ?




Pişik Özellikle vücudun eklem yerlerinde, deri kıvrımları arasındaki sürtünmeden veya cildin herhangi tahriş edici bir maddeyle temasından meydana gelen kızarıklık. En fazla tenasül organları çevresinde, koltuk altlarında, meme altlarında, ayak parmakları arasında ve altında görülür.

Konuşma dilinde pişik kelimesiyle daha ziyade bebeklerde ciltte görülen ve önem verilmeyen kızartı ve kabarcıklar ifade edilir. Bu tarif yanlış olup, pişikler büyüklerde de sıklıkla görülebilir ve ayrıca yalnız büklüm yerlerinde değil, tahrişe maruz kalmış olan her yerde ortaya çıkabilir. Özellikle yaz aylarında naylon çorap giyenlerde, ayak parmakları arasında pişik çok görülür.

Bebeklerde cilt çok hassas olduğu için aşırı sıcak, ter, idrar veya başka bir şeyle tahriş olabilir. Eğer tedbir alınmazsa meydana gelen pişikler, zamanla açık yara haline dönüşebilir ve mikrop kapabilir.

Tedavisi iki yönlü olmalıdır:

Birincisi pişiğin meydana gelmesini önlemek, ikincisi de pişiğin iyileşmesi ve enfeksiyona mani olunmasıdır. Pişiğin meydana gelmesini önlemek için, gerek bebeklerde, gerekse büyüklerde sentetik çamaşır kullanılmasını önlemelidir. Vücudun kıvrım yerleri nemli tutulmamalıdır. Bebeklerin altı sık sık temizlenmeli, bir süre oda havasında açık bırakılmalıdır. Bebeklerin kıvrım yerlerine ve tenasül organları çevresine talk pudrası serpilmelidir. Pişiği iyileştirmek için yukarıdaki tedbirlere ilaveten pomadlar kullanılabilir. Enfeksiyon meydana gelmişse, doktor tavsiyesi üzerine antibiyotik kullanılabilir. Basit pişiklerde zeytinyağı da sürülebilir

Standart Kaşıntı ve Tedavisi

Kaşıntı nedir?

Kaşıntı kaşınma arzusu uyaran bir duygudur. Kaşıntı kişiyi oldukça rahatsız edebilir. Şiddetli olduğunda uykusuzluğa, gerginliğe ve depresyona neden olabilir. Kaşıntının gerçek nedeni bilinmemektedir. Derideki sinirler etkilenerek, histamin adlı bir kimyasal salgılanınca, beyinde kaşıntı duyusunu oluşturur. Kaşıntı bazen bir cilt hastalığı ile birlikte olabilirken, bazen de bir iç hastalığının belirtisi olabilir. İç organ hastalığı bulunmayan diğer kaşıntılı hastalarda kaşıntının nedeni psikolojik olabilir.

Kimlerde kaşıntı vardır?

Kaşıntının çok belirgin rahatsızlık verdiği bir çok deri rahatsızlığı vardır. Örneğin kurdeşen, su çiceği ve egzema da kaşıntı vardır. Bazı deri hastalıklarında ise döküntü olmadan kaşıntı olabilir. Yaşlılarda görülen kuru deriye bağlı kaşıntı bunun bir örneğidir. Bu kaşıntı özellikle kışın atar ve deride başka bir bulgu yoktur. Kaşıntının nedeni genellikle kuru cilt olmakla birlikte bazen kaşıntının nedeni bir iç hastalığı da olabilir. Derinin uyuz gibi bazı parazitik hastalıklarında da oldukça kaşıntı mevcuttur. Dermatoloji uzmanları bu hastalıklara muayene ile kolaylıkla tanı koyabilirler. Eğer bir bende kaşıntı var ise bu benin kansere dönüştüğünün bir belirtisi olabilir. Bu durumda tanı koyabilmek için biyopsi yapmak gerekebilir.
Kaşıntıya neden olabilecek bir çok iç hastalığı vardır. En sık rastlanılan böbrek yetmezliğine bağlı kaşıntıdır. Hepatit C yi de içeren karaciğer rahatsızlıkları, guatr ( tiroid bezinin fazla veya az hormon salgılaması) da kaşıntı nedenleri arasındadır. Demir eksikliği, polistemia vera ve multibl myeloma gibi kan hastalıklarında da kaşıntı olur. Ara sıra lenfomalarda da kaşınyı görülebilir. İnme gibi nörolojik tablolarda da kaşıntı olabilir.

Kaşıntı nasıl tedavi edilir?

Doktorunuz öncelikle kaşıntının nedenini araştırır. Dikkatli bir cilt muayenesi, kan testleri, gerekirse biyopsi yapar. Eğer kaşıntı egzema veya kurdeşen denen bir cilt hastalığından kaynaklanıyorsa bu hastalıkların tedavisi kaşıntıyı giderir. Eğer hastalık bir iç hastalığından kaynaklanıyorsa kaşıntı giderici haplar ve ultraviyole tedavisi kullanılır. Kaşıntının bir çok nedeni olmasına rağmen bir çok tedavisinde temel bir kaç uygulama vardır. İlk olarak sıcak banyo ve duş yasaklanmalıdır. Hafif ve ince kıyafetler ve serin bir ortam kaşıntınıyı azaltır. Sabunlar derinizi kuruturlar, bu nedenle hassas ciltler için olan uygun sabunları kullanınız. Banyoda iyi durulanınız, sabun artığı kalmamasına dikkat ediniz. Banyodan çıktıktan 2-3 dakika içinde nemlendirici uygulayınız. Su çiçeği ve böcek ısırıklarına bağlı su kabarcıklı hastalıklarda kalamin içeren losyonlar iyi gelebilir. Kaşıntı oldukça rahatsızlık verebilen bir durum olabilmekle beraber genelde tedaviye iyi cevap verir.

Kepek nedir ve neden oluşur ?




Kepeğin Latince adı Pityriasis capitistir. Bdurum aslında seboreik egzemanın inflamatuar olmayan hafif bir formudur.

Normalde insan derisi kendini yenilediğinden deri yüzeyinde bulunan ölü hücreler altt aoluşan yeni hücreler tarafından atılır.

Kepek probleminde bu süreç aşırı hızlanmıştır ve çok sayıda hücre atılımı olduğundan, bu hücreler kümeler oluşturarak gözle görülebilir hal alabilirler.

Özellikle kepek problemi koyu renkli kıyafetler giyildiğinde belirgin hale gelir. Ayrıca saçta kaşıntı da bulunabilir.

Bir çok kişi kepek probleminin saçlı derilerinin kuru olmasına bağlarlar. Bu nedenle de saçlarını şampuanla yıkamayı bırakır veya daha seyrek olarak yıkarlar. Çünkü yıkamanın saçları daha çok kurutacağını düşünürler. Fakt bu durum doğru değildir.

Kepeklenme sadece deri hücrelerinin döngüsü arttığında gelişir. Kepeklenmenin derimizde normalde de bulunan Pityrosporum ovale denilen bir mantarın miktarını aşırı arttırması sonucu geliştiği düşünülmektedir.

Kepek engellenebilir mi?

Kepekten kesin olarak kurtulunmasa da, bu durum kontrol altına alınabilir. Bu durum yaş ilerledikçe gerileyebilir.

Kepek nasıl kontrol altına alınabilir?

Kepek Şampuanları: Kepek şampuanları antimikrobial selenyum sülfit veya zinc pirithion içerirler ve hafif kepeklenme de faydalıdırlar. Bu ajanlar yaygındırlar ve Pityrosporum ovale'ye etkilidirler.

Antifungal şampuanlar: Bu şampuanlar ketakanazol içerirler ve hala kepek tedavisinde etkilirdirler. Tedaviye dirençli şiddetli kepekler için iyi bir seçenektir ve Pityrosporum ovale sayısını azaltır.
Bu şampuanların kepeği geçirmesi için haftada 2 kez 2-4 hafta kullanılması gerekir. Bu kullanımdan sonra yeniden gelişimin engellemek için her 1-2 haftada bir kullanılmalıdır.

Eğer bu tedavilere cevap alınamazsa ne yapılmalıdır?

Eğer bu şampuanların kullanımından sonra kepeğiniz geçmezse,

Daha şiddetli hale gelirse,

Vücudun başka yerlerinde de pullanam gelişirse bu durum seboreik egzema, diğer egzemalar veya sedef hastalığının belirtisi olabilir. Bu durumda bir dermatoloji uzmanına başvurunuz.

Ani gelişen , çok şiddetli kepeklenme veya seboreik egzema, eğer oyaşa kadar bu tarz problemi olmayan orte yaşlı bir kişide gelişirse bu durum AIDS'in bir belirtisi olabilir.

Behçet Hastalığı Nedir ? Belirtileri ve Tedavi Yöntemleri Nedir ?




Behçet hastalığı ağızda ve cinsel bölgede ağrılı ülserler (yaralar), göz problemleri ve deri bulgularıyla seyreden bir hastalıktır. Hastalık nadir görülmekle birlikte Türkiye'de daha nadirdir. Hastalık 1924 yılında bu hastalığı tanımlayan Tütk Dermatolog Hulisi Behçet'in adıyla Behçet hastalığı olarak adlandırılmıştır.

Behçet Hastalığının nedenleri nelerdir?

Hastalığın tam olarak nedeni bilinmemekle birlikte, otoimmün bir hastalık olarak tanımlamaktadır. Otoimmun hastalıklarda bağışıklık sistemi vücuttaki dokulara karşı savaşa geçer. Bu durumun nedeni tam olarak bilinmemekle beraber, hastalığın gelişiminde bakteri ve virüs enfeksiyonlarının rolü olabilir.

Kimler Behçet Hastalığı açısından risk altındadırlar?

Behçet Hastalığı ipek yolu üzerinde bulunan ülkelerin insanlarında daha sık ve şiddetli olarak görülen bir hastalıktır. Akdeniz ülkeleri orta doğu ve uzak doğuda 10.000 kişinin birinde Behçet Hastalığı görülür. Hastalık başka ülkelerde başka etnik gruplarda da görülebilir. İpek yolu üzerindeki ülklerde erkeklerde daha fazla görülürken, diğer etnik gruplarda kadınlarda daha sık görülür. Hastalık her yaşta görlebilmkle birlikte en sık 20-30 lu yaşlarda ortaya çıkar. Behçet Hastalğının belirtileri nelerdir? Ağız ülserleri Behçet Hastalığının en sık ve ilk görüleen bulgularındandır. Bununla beraber bu belirtiler ortaya çıkmadan evvel hastalar aşağıda belirtilen bir çok tekrar eden bulguyu gösterebilirler:

Soğuk algınlığı ve tosillit
Kas ve eklem ağrısı
Halsizlik
iştahsızlık ve kilo kaybı
baş ağrısı
Vücut derecesinde değişiklikler
Ağrılı ağız ülserleri genellikle hastalığın ilk bulgusudur ve hastaların %70 inde görülür. Ülseler dilde dudak ve yanak içlerinde ortaya çıkabilir. Genellikle 1-2 hafta sürerken, bazen 3 haftaya kadar uzayabilirler.

Hastalığın diğerbulguları şunlardır:

Cinsel bölgedeki Ülserler : Bu ülserler ağız ülserlerinden daha nadir görülürler. Ağrılıdırlar ve genellikle iz bırakarak iyileşirler.
Göz Tutulumu : Uveit dediğimiz durumda gözde kızarıklık ve şişme olur. Bazen hastalıkta retinada hasarlanır ve tedavi edilmezse körlüğe neden olabilir.
Deri Bulguları : Eritema nodosum dediğimiz ağrılı şişlikler sık görülür. Kollar bacaklaar ve gövdede sivilce benzeri döküntüler görülebilir.
Daha az görüleen bulgular mide bağırsak sistemine ait rahatsızlıklar( karın ağrısı, ishal, kusma), eklem ağrıları ve şişlikleri, sinir sistemi problemleri ve damar dokusu ve dolaşım sistemi problemleridir.

Behçet Hastalığına nasıl tanı konulur?

Behçet hastalığında bütün bulgular bir arada olmadığında tanı koymak zor olabilir. ; Eğer hastada ağızda ve cinsel bölge, göz ve deri bulguları var ise tanı daha rahat konulur.
Hastalığın tanısı aşağıdaki kriterlere göre konulur:

Yılda en az 3 kez ağızdda tekrar eden aft ile birlikte aşağıdaki kriterlerden iki veya daha fazlasının bulunması:
Cindel bölgede ülserler
Göz tutulumu (Üveit ve retinada hasar)
Deri bulguları
Pozitif paterji testi (Behçet hastalığını tanımak için yapılan bir test)
Behçet Hastalığı nasıl tedavi edilir?

Behçetin kesin tedavisi yoktur. Temel hedef hastalığın bulgularını tedavi etmek ve komplikasyonların gelişmesini
engellemektir. Behçet Hastalığı bir çok organı etkileyebilen bir hasstalık olduğunddan farklı uzmanlık dallarından oluşan bir ekip tarafından kontrol edilmelidir. Aşağıdaki bazı ilaçlar hastalığın bulgularını kontrol alabilir:

Yerel Tedavi

Tetrasiklinli solüsyonlar
Yerel olarak uygulanan kortizonlu ilaçlar
çeşitli anestrtik maddeler
Sistemik tedavi
ağızdan alınan kortizon
aspirin, İbuprofen gibi kortizon dışında antiinflamatuar ilaçlar
bağışıklık sistemini baskılayıcı ilaçlar azathioprine , chlorambucil)
deneysel olan ve araştırılan ilaçlar (kolşisin, siklofosfamid, talidomid, infliksimab ve potasyum iodid)

Hastalığın seyri nasıldır?

Behçet Hastalığı kronik bir hastalıktır ve şiddeti değişebilen bir şekilde akut hecmeler halinde alevlenme
gösterir.Hastalığın erken evresinde ataklar daha sıktır ve bir lkaç hafta sürebilir.Hastalık ilerledikçe atakların arasındaki süre uzar ve bazı hastalarda ataklar tamamıyla durabilir. Behçeet hastalarının % 4ünde ölüm meydana gelir. Ölüm nedeni mide bağırsaklarda delinme sinir sisteminin etkilenmesi ve damarsal yapılardaki balonlaşma şeklinde bozukluklardandır.

Vitiligo Nedir ? Nasıl Tedavi Edilir ?




Vitiligo deriyi boyayan maddenin (pigment ) kaybı nedeniyle, cildin beyazlaşması ile seyreden bir hastalıktır. Vitiligo vücudun herhangi bir yerini tutabilir. Genellikle vücudun her iki yanı da tutulur. En sık olarak yüz, dudak, el, kol, bacak ve cinsel bölge tutulur.

Kimler vitiligoya yakalanır?

Vitiligo her yüz kişiden 1-2 sini etkiler. Etkilenen kişilerin yarısı 20 yaşın altındadır ve etkilenen beş hastadan birinin ailesinde bu hastalık tablosu vardır. Bu hastalık otoimmün (vücudun pigment hücrelerine antikor oluşturduğu) bir hastalıktır. Vitiligosu bulunan hastaların çoğu sağlıklı olmasına rağmen bazı hastalarda guatr hastalığı gibi otoimmün hastalıklar vardır.

Derinin rengini ne belirler?

Derideki melanosit denen hücrelerden üretilen melanin adlı madde derimizin rengini(açık veya koyu renkli) oluşunu belirler. Melanosit denen bu hücreler ölür veya melanin salgılayamazlarsa derinin rengi giderek açılır ve sonunda tamamıyla beyazlaşır.
Vitiligo nasıl gelişir?

Tipik olarak vitiligolu deri bölgelesi süt beyazı renktedir. Bununla birlikte pigment kaybının derecesine göre renk değişebilir. Lekelerin içinde farklı renk tonları bulunabilir ve etrafı daha koyu bir sınırla çevrili olabilir.

Vitiligo genellikle hızlı bir pigment kaybı ile başlar. Bu süreç bilinmeyen bir nedenle pigment kaybının durmasına kadar sürer.

Hastalığın seyri ve şiddeti kişiden kişiye değişir. Açık tenli kişilerde hastalık genellikle yazın deri bronzlaşınca ortaya çıkar. Esmerlerde ise hastalık daha belirgindir. Bazı hastalarda derinin tamamı beyazlaşır.Şiddetli olgularda pigment kaybı tüm vücudu kaplar. Pigment kaybının ne kadar olacağını belirleyen bir bulgu yoktur.

Vitiligo nasıl tedavi edilir?

Bazen en iyi tedavi hastaya herhangi bir tedavi uygulamamaktır. Özellikle açık tenli olan kişilerin sadece güneşten koruyucu kremleri kullanması bile yeterli olabilir. Derinin hastalıklı alanları güneş ışınlarına karşı korumasızdır. Bu alanlarda kolaylıkla güneş yanığı gelişebilir. Koruma amacıyla en az 30 faktörlü güneşten koruyucular kullanılmalıdır.

Vitiligo lekeleri çeşitli makyaj malzemeleri, kendiliğinden bronzlaşma sağlayan kremler ile kamufle edilebilir. Bu yöntemlerle hastalık tedavi edilmez, fakat lekelerin görünümü düzeltilir. Küçük alanlara iğnelerle deri rengini verecek maddeler enjekte edilebilir. Bu yöntem özellikle küçük alanlarda etkili bir yöntemdir.

Eğer güneşten koruyucular ve kamuflaj yöntemleri etkisiz kalırsa diğer tedavi yöntemleri uygulanabilir.Tedavide yeniden normal bir pigmentasyon sağlanması amaçlanır. Bu yöntemlerin hiç birisi kalıcı çözüm vermez.

Çocuklarda vitiligonun tedavisi

Çocuklarda genellikle agresif tedaviler uygulanmaz. Güneşten koruyucular veya kamuflaj en iyi tedavi yöntemidir. Lokal kortikosteroidler dikkatli gözlem altında kullanılabilir. PUVA tedavisi 12 yaşın altında tavsiye edilmez ve bu tedaviye başlamadan evvel riskleri ve faydaları dikkatli bir şekilde değerlendirilmelidir.

Yeniden pigmentasyon Tedavisi

Kortikosteroid içeren kremler ufak alanların tedavisinde uzun süre kullanılabilir. Uygulamanın kapalı yapılması yan etkilere neden olabilir. Bu ajanlar muhakkak bir Dermatolojj Uzmanı'nın denetiminde kullanılmalıdır.

PUVA -PUVA denen bir tedavi yönteminde hastaya psorelen içeren bir hap verilir. Psorelen deriyi ışığa hassas hale getirir. Daha sonra hasta morötesi ışığın bir tipi olan ultraviyole A ışığına maruz bırakılır. Bu tedavi için özel ekipman gerekir. Yüz, üst kol, üst bacak, gövde gibi alanlarda % 50-70 oranında iyileşme olur. Eller ve ayaklar ise tedaviye kötü cevap verir. PUVA tedavisi Dermatoloji Uzmanının gözetiminde yapılmalıdır. Güneş yanığına benzer şikayetler görülebilir. Uzun vadede deride çillenmeye ve cilt kanseri riskinin artmasına neden olabilir. UVA göze de zararlı olduğundan UVA filtresi olan gözlükler seans sırasında ve dışarı güneşe çıkıldığında kullanılmalıdır. Bu gözlüklerin kullanımı katarak gelişimini engeller. 12 yaşın altında, hamilelerde ve bebek emziren kadınlarda PUVA tedavisi uygulanamaz.

Dar bant UVB - Bu tedavi şeklinde haftada 2-3 seans bir kaç ay boyunca tedaviye alınır Bu tedavinin şu an geniş kullanımı yoktur. Butedavi yöntemi özellikle çocuk hastaları tedavi etmekte kullanılabilir.

Grafting - Normal sağlıklı derinin sağlıksız alana cerrahi yollarla aktarılması (grafting) az sayıda hastada faydalı olabilen bir yöntemdir. Ayrıca hastalıklı alanın tamamında homojen bir renk dönüşü olmaz.

Diğer tedavi yöntemleri

Diğer tedavi şekilleri arasında, bağışıklık sistemini düzenleyen maddeler içeren kremlerin kullanımı vardır. Güvenli olduğundan çocuklara ve göz kapağına da uygulanabilir. Excimerlaser de tedavi de denenebilir.
Depigmentation Tedavisi

Vitiligosu çok yaygın olan olgularda deri renginin hidrokinon denen bir kimyasal ilaç ile tamamen açılması da alternatif bir yöntemdir. Fakat tedavi bir yıl sürebilir ve sonuç kalıcıdır.

Vitiligo kesin olarak tedavi edilebilir mi?

Günümüzde vitiligonun nedeni bilinmemektedir, bununla beraber hastalığın ailesel bir özelliği vardır. Hastalığı tedavi edecek çeşitli yöntemler bulunmasına rağmen, hastalığın kesin bir tedavisi yoktur. Vitiligo ile ilgili yapılan araştırmalar halen sürmektedir.

Çocuğunuza Televizyon Karşısında Yemek Yedirmeyin




Sağlıklı Beslenme Alışkanlığı İçin: Çocuğunuza televizyon karşısında yemek yedirmeyin !

Bir anneyi en mutlu eden; tabağını bitiren bir çocuğa sahip olmaktır. Çünkü çocuğu iyi beslendiğinde gerekli vitaminleri alacak, bağışıklık sistemi güçlenecek, zayıf kalmayacak ve böylece daha az hastalanacaktır.

Fakat birçok anne çocuğuna yemek yedirememekten şikayetçi… Yemek yedirmeyi başarabilmek için de kendine özgü birçok yol deniyor. Komiklikler yapıyor, oyuncakları kullanıyor , en leziz yemek tariflerini yaratıcılığını kullanarak hazırlıyor. Tüm bu çabaları bizler de tabiî ki destekliyoruz…

Çoğu anneden duyduğumuz ; çocuğuna bebeklik döneminden itibaren televizyon karşısında yemek yedirmesi. Bu yolla daha kısa surede yemek yedirebildiğini ifade ediyor.

Anneler için oldukça pratik olan bu yolu sağlıklı beslenme alışkanlığının kazandırılması açısından neden tercih etmediğimizi kısaca ifade edelim:

Çocuğunuz televizyon karşısında daha çok yemek yiyor . Çünkü , sürekli değişen , hareketli, renkli ekran dikkatinin sürekliliğini sağlamış oluyor. Çocukların dikkati kısa sürelidir , ekrandaki bu hareketlilik ile kısa olan dikkatin süresi uzuyor ve çocuk farkında olmadan ağzını açıyor. Siz de bu anı fırsat olarak değerlendirerek hazırladığınız vitaminle dolu çorbayı çocuğunuza yutturmayı başarıyorsunuz. Diğer kaşık, sonra diğer kaşık ve son kaşık. Tüm çorba bitti .. Çok mutlusunuz. İçiniz oldukça rahat.

Sağlıklı beslenme alışkanlığının kazandırılması için; çocuk yemek öğününün geldiğinin ve yemek yediğinin farkında olmalıdır. Bu da çocuğa yaşayarak kazandırılabilir. Yemek öğünleri gün içerisinde bir rutin olduğunda çocuk yaşayarak yemek yeme davranışını öğrenir.

Oysa televizyon izlerken çocuğunuz öncelikli olarak yemek yediğinin farkında değildir. Ona göre sadece eğlenceli bir şekilde televizyon izlemektedir. Çocuklar yaşayarak öğrenme gerçekleştirdiğinden yemek yeme davranışını sağlıklı bir şekilde öğrenmiş olamıyor. Bu davranışı yeterli düzeyde öğrenemeyen bir çocuk ilerleyen yaşlarda yetersiz beslenme , masada yemek yemek istememe, düzenli yemek yememe, yemek seçme , kendi kendine yemek yememe gibi davranışlar gösterebiliyor.

Bu davranışları gösteren bir çocuğun sağlıklı beslenme alışkanlığı kazanamadığını söyleyebiliriz.

Sağlıklı beslenme alışkanlığı kazandırmak için; öğün atlamayın, çocuğunuzla birlikte masaya oturun, onunla birlikte yemek yiyerek ve yemek seçmeyerek ona model olun, uygun yaşı geldiğinde kendi kendine yemek yemesine izin verin. Mümkün olduğunca ailenin tüm üyelerinin masada yer almasını sağlayın. Yemek saatlerini ailecek keyifli geçirmeye özen gösterin.

Sağlıklı beslenme, çocuğun fiziksel ve ruhsal gelişimi için önemlidir. Sağlıklı beslenen bir çocuk hastalıklara karşı daha dirençlidir, gün içerisinde yeterli enerjiye sahip olabileceği için yaşına uygun her turlu aktiviteyi rahatlıkla yerine getirebilir. Dikkati, algılaması artar. Huysuzlukları ve sizinle çatışmaları azalır.

Eğer geçmişte çocuğunuza televizyon karşısında yemek yedirmiş olan bir anneyseniz asla kendinizi suçlamayın. “ Ben hata mı yaptım ?” demeyin. Tüm bunları bilerek yapmadınız. Ama artık doğru olanı biliyorsunuz. Çocuğunuz kaç yaşında olursa olsun bugünden başlayarak ona sağlıklı beslenme alışkanlığı kazandırabilirsiniz.

Gastroözafagial Reflü




Gastroözefagial reflü mide ile yemek borusu arası var olduğu kabul edilen kapakçığın yetersiz çalışması sonucu açık kalması sonucu mide içeriğinin istemsiz olarak yemek borusuna kaçışıdır. Yemek borusuna kaçan bu içerik yenilen katı ve sıvı gıdalar olabildiği gibi mide, safra ve pankreas sıvısı da olabilir.

Sağlıklı olan çocukların bir çoğunda normalde fizyolojik olarak gözüken bu reflü, 1/300-1000 oranında Gastroözefagial reflü hastalığı olarak yani vücudumuzda belirti vererek kendini belli eder. Çocukluk çağında reflü %8-12 oranında görülmektedir. Erişkinlerde bu hastalık daha sık (%20) olarak görülmektedir.

Hiatus hernisi (mide fıtığı) ve mide çıkışında darlık olan çocuklar yanında nörolojik hastalıklara sekonder (ikincil ) reflü de görülebilir. Her 10 reflü hastasından birinde mide fıtığı da görülmektedir.

Reflü Neden Oluşur ?

Gastroözefagial Reflü ÇOK FA KTöRLÜ bir hastalıktır. Genetik kökeni olan bu hastalık; En sık olarak geçici olarak yemek borusu alt kısmındaki sfinkterin (kapakçığın ) gevşekliği sebebiyle görülmektedir, ayrıca mide içeriğinin boşalmasında gecikmenin olması, mide fıtığı ve yemek borusunun kendi kendini temizleme mekanizmasının bozuk olması diğer reflü sebepleridir.

Bir de Gastroözefagial reflüyü kolaylaştıran faktörler vardır.Bunlar ;

· Yemek borusunun mideye giriş bölümünde yer alan açının (HİS açısı) bozulmuş olması
· Mide fıtığı gibi anatomik bozukluklar
· Mide çıkışında tıkanıklık (ÜLSER VE pilör stenozu) gibi mide boşalmasını engelleyen nedenler
· Çocuğun yanında sigara içilmesi, ergen ise kendisinin sigara ve/veya içki içmesi astım tedavisinde kullanılan ilaçlar ise mide ile yemek borusu arasındaki kapakçığın tam kapanmamasına neden olup gastroözefagial reflü hastalığına sebep olurlar.
· Kötü beslenme alışkanlıkları yağlı gıdalar, asitli yiyecekler ile tanışma yine reflüyü kolaylaştırır
· Obesite ve sıkı giysiler ve bir de genetik faktörler eklenir ise gastroözefagial reflü hastalığı oluşumuna zemin hazırlamaktadır.

Gastroözefagial reflü hastalığı olan çocuklar yaşamlarının farklı dönemlerinde farklı belirtiler ile gelirler.

Süt çocuğunda sızıntı şeklinde veya fışkırır şekilde kusma olabilir. Bazen hemen yemek öncesi bazen de yemekten birkaç saat sonra kusma olabilir. Reflü hastalığı bulguları yoksa bu belirtiler normal olarak kabul edilir.

Küçük çocukta ise göğüste yanma, yutma güçlüğü ve göğüs ağrısının çocuktaki ifade şekilleri ön plandadır. Bunların çocukta belirtisi ağlama, huzursuzluk, mamayı reddetme, zor uyuma gibi belirtiler olabilir. Bazen de anemi ve ağızdan kan gelmesi ve dışkının katran renginde çıkması ( üst sindirim sisteminden kanama ) gibi bulgular karşımıza gelebilir.

Yine de süt çocukluğunda sepsis, doğumsal kalp hastalığı, beslenme hataları, idrar yolu enfeksiyonu, inek sütü alerjisi/ anatomik bozukluklar, bazı metabolik hastalıklar reflü hastalığını taklit edebilir, ayırıcı tanıda bu hastalıklarda göz önde bulundurulmalı ve hasta doğru ve uygun tedaviyi karışıklığa sebep olmadan alabilmelidir.

Reflüde ayrıca;

· Uyku apnesi ( nefessiz olarak saniyelerce kalma)
· Uzun süren öksürük nöbetleri/ tekrarlayan akciğer enfeksiyonu bulguları olabilir.
· Ses kısıklığı / boğuk ses/ sık larenjit atakları / kulakta sıvı toplanması ve bunun sonucunda kulağa tüp takılması(seröz otit)/ sinüzit
· Hışıltı
· Karın ve gögüs ağrısı
· Başı geriye atma ve başı yana çevirme
· Büyük çocuklar ise belirtileri kendileri ifade edebilir. Bunlar; Göğüs arkasında yanma, kusma ve ağza acı su gelmesi, ağız kokusu, gece öksürüğü, boğulur şekilde öksürük ile uyanma, kabızlık, kulakta sıvı toplanması ve bunun sonucunda kulaklarına tüp takılmış olan çocuklar, sinüzit , gelişim geriliği ve obesite ayrıca dişlerde reflüye bağlı çürükler, ön kesicilerin iç kısmında değişiklikler ve diş gıcırdakma bulgu ve belirtileri olabilir

Bulguları olanlarda gastroözefagial reflü hastalığı düşünülür .

Gastroözefagial Reflü Hastalığının Tanısı:

Gastoözefagial reflü hastalığında pek çok tetkik kullanılmasına rağmen %100 tanı koydurucu bir tetkik yoktur. Hekimin deneyimi ve aile ile iletişim sanatı tanı ve tedaviyi yönlendirici olmalıdır.

Biz hekimler reflü hastalığında kullanılan tetkikleri niçin neden yapıyoruz?

· Reflü hastalığı varlığını göstermek
· Hastalığa bağlı oluşan istenmeyen örneğin darlık ve yemek borusundaki değişikliklerin gösterilmesi
· Ve reflü ve semptomlar arası ilişkileri göstermek için kullanıyoruz
· Biraz önce bahsettiğimiz belirtiler ile hastaya doktorun tanı koyup direk tedavi başlaması en akılcı yaklaşım olmalıdır. Bu yöntem tedaviden teşhise gitme olarak kullanılmaktadır. Yani direkt tedaviye başlamaken duyarlı ve en özgün tanı aracıdır.
· İlerlemiş olgular için yemek borusu, mide ve ince barsak grafileridoğumsal anormalliğin, yemek borusunun diğer hastalıklarını ortaya çıkarma, pilör stenozunun, mide fıtığının varlığının ve reflü hastalığına bağlı oluşan darlığın ortaya çıkartılması için gereklidir.
· Üst sindirim sisteminin endoskopik incelenmesi ve biyopsi örneklerinin alınması istenmeyen yemek borusu alt kısmındaki değişikliklerin darlık, yemek borusunun yangısının ortaya çıkarılması ve altta yatan diğer patolojilerin ortaya çıkartılması için gereklidir.
· 24 Saatlik Ph monitorizasyonudoktorun gerektiği durumlarda başvurduğu tanı yöntemidir. Başlangıçta kullanılan bir tanı yöntemi değildir.
· Sintigrafi ; Bir çok çocuk gastroenteroloji merkezinde olduğu gibi Çekirge çocuk gastroenteroloji polikliniğimizde de rutinde istenen bir tetkik değildir.
· Yemek borusunun monometrik çalışmaları, impedans çalışmaları, kapsül pH metri gibi yeni ve pahalı tanı yöntemleridir. Henüz ülkemizde rutine girmemiştir
· Kulak Burun Boğaz Bakısı diğer bir tanı yöntemidir:Larinkste ödem, eritem ve nodül ve hatta reflünün görülmesi olasıdır.

Gastroözefagial reflü hastalığının tanısında hastalığın bireysel belirti farklılıklarının olduğu, tanı koymada net bir tanı aracı olmadığı göz önüne alınırsa sorunun büyüklüğü ortadadır. Kolay tanı koyabilme boş yere tedavi verme yanında, tanıyı koymadaki gecikme ise istenmeyen sonuçlarla hastayı karşımıza getirmektedir. Test tedavisine 2-4 haftalık tedaviye yanıtsızlık durumunda hasta mutlaka çocuk gastroenteroloji uzmanınca görülmelidir.

Tedavi:

Hastalığın tedavisinde bazı önlemler almak gereklidir.

Belirtileri azaltmak için önlemler almak ve yaşam tarzında değişikliklere gitmek gereklidir.

Yaşam Tarzındaki Değişiklikler:

· 1 yaşın üstünde sol yan pozisyon ve yatak başının 15 cm yükseltilmesi önerilir. Yüz üstü yatırma reflüyü azaltabilir ancak bu seferde ani bebek ölümü oranı artmakta dolayısı ile önerilmemektedir.
· Süt çocuğu çağında emzik kullanılıyorsa bu reflüyü artıracağından emzik yasaklanır.
· Bebeklerin dik emzirme pozisyonunda emzirilmeleri
· Ana kucağı, puset vb reflüyü artırdıkları için kullanımları önerilmemektedir.
· Çocuğun yanında sigara içilmemeli, ergenlik çağında olanlar ise içki ve sigara tüketimi araştırılmalı ve önlem alınmalıdır.
· Üç öğün yerine çocuğun aldığı gıdalar altı öğünde verilmelidir.
· Patates, köfte, balık gibi çocukların sevdiği gıdalar kızartma yerine fırında yapılarak verilmelidir.
· Çikolata, cips, çerez, ketçap, mayonez, soğan ve sarımsak gibi gaz yapıcı gıdalar ve konsantre meyve suları ve gazlı ve asitli içeceklerden uzak durulur.
· Çok sıcak içeceklerden ve çok soğuk içeceklerden uzak durulur..
· Nane, boza, domates suyu, portakal suyu gibi asitli yiyecekler gibi yemek borusuna yiyeceklerin ve beraberinde asitin kaçışını artıran gıdaların yanında yemek borusu alt sfinkterini gevşeten kahve ve kakaolu içeceklerden uzak durulması anlatılmalıdır.
· Kabızlık varsa karın içi basıncı artıracağı için tedavi edilmelidir.
· Karın içi basın azaltmak için sıkı kemer, korse, sıkı lastik vb kullanımı önlenir.
· Şişmanlık varsa zayıflama programına alınır.
· Çocuk yemek yedikten sonra hemen yatırılmamalı en az 2 saat geçmesi söylenmelidir.
· İşeme bozukluğu varsa araştırılır.

İnek sütü alerjisi olan bebeklerde iNEK sütünün eliminasyonu kusmaları azaltabilir.

Tıbbi Tedavi:

Tıbbi tedavi doktorun seçeceği tedaviye göre en az 3 ay olmalıdır.

Tedavide kullanılan ilaçlar mideden yemek borusuna yiyeceklerin dönüşünü azaltan ve bunun yanı sıra mide boşalmasını hızlandıran ilaçlar (prokinetikler) ve mide asidini baskılayan ilaçlar ( asit baskılayıcı ilaçlar) kullanılmaktadır. Cerrahi tedavi yöntemleri yanında endoskopik tedavi yöntemleri de vardır. Endoskopik tedavi yöntemleri henüz çocuklarda uygulamaya geçmemiştir.

Tedaviye yanıtsız hastalar için aile, çocuk doktoru, çocuk gastroenteroloji uzmanı ve çocuk cerrahı ortak olarak en iyi tedavi yöntemini seçilmelidir. Her şey çocuklarımızın daha sağlıklı gelişmesi için.

Dr. Fatih ÜNAL
Çekirge Çocuk Hastanesi
Çocuk Hastalıkları, Gastroenteroloji ve Beslenme Uzmanı

10 Ocak 2011 Pazartesi

Kıl dönmesi nedir ? Kıl dönmesi tedavi yöntemleri

Kıl dönmesi

Pilonidal sinüs ya da daha çok bilinen ismiyle kıl dönmesi, yaygın bir hastalık olmasına rağmen pek de tanınmaz. Kişi, belirtileri ortaya çıkmış olan hastalığının mutlaka farkındadır, ancak ismini tam olarak koyamamıştır. Bu durumda yapılması gereken, bir an önce hastalığı tanımak ve tedaviyi geciktirmeden başlatmaktır. Kıl dönmesi; kuyruk sokumu olarak da tanımlanan bölgede, kalçaların üst birleşim noktasında görülüyor. Şişlik ağrı akıntı gibi şikayetlerle kendini belli ediyor. Doğumsal olan bu hastalık, anne karnındaki gelişim esnasında küçük bir kusur sonucu oluşuyor. Bu doğumsal kusura vücut, ergenlikten sonra reaksiyon vermeye başlıyor.

Belirtiler

Hastanın doktora başvurduğunda hastalıkla ilgili ilk belirtilerin ortaya çıkıyor. Kıl dönmesi en sık 15-30 yaş arası erkeklerde görülmekle birlikte, aynı yaş grubu kadınlarda da görülme sıklığı pek nadir olmuyor. Belirtiler, kuyruk sokumu olarak da tanımlanan bölgede, kalçaların üst birleşim noktasında, şişlik, ağrı akıntı, kızarıklık, delikşikler ve kabarcıklar şeklinde görülüyor. İlerlemiş, abseleşmiş durumlarda oturma ve yürümeyi dahi engelleyebiliyor.

Hastalığın Safhaları

Hastalığın safhaları, olayın ciddiyetini yani hastalığın belirtilerine göre cilt altı yayılımını da gösteriyor. Bu safhalara göre tedavi planı da değişiyor. Hastalığın safhaları basitçe 3 aşamada değerlendiriliyor: Şikayet oluşturmayan belirti dönemi, akut pleonidal abse dönemi, tekrarlayan hastalık dönemi.

Tedavi

Tedavi, hastalığın evresine göre uygulanıyor, kalıcı çözüm ise mevcut artık dokunun cerrahi olarak çıkartılması ve yara onarımı ile sağlanıyor. İltihaplı ve abseli dönemlerde, içeride biriken iltihabın lokal anestezi ile boşaltılması, kalıcı müdahalenin daha sonra programlanması gerekiyor.

Ameliyat Tipleri

Toplumda çok sık rastlanan bu hastalık aslında günümüzde ameliyat tipleri ile de konuşuluyor. Hastalığın safhasına ya da ameliyatta karşılaşılan duruma göre, ameliyat tipi de değişiyor. İçerden çıkan artık dokunun büyüklüğüne ya da daha önce aynı sebepten dolayı ameliyat olup olmadığına göre, ameliyat tipini cerrah belirliyor. Ameliyat tipleri, artık dokunun çıkarıldıktan sonraki kapama yani iyileşme durumuna göre değişiyor.

Buna göre ameliyat tipleri;

Açık bırakma,
Cildi yaklaştırarak açık bırakma,
Direkt dikişlerle kapatma,
Doku kaydırarak dikişlerle kapatma gibi sıralanabiliyor.

Tedavi Geciktirildiğinde

Kıl dönmemesinde erken teşhis önem taşıyor. Çünkü tedavinin geciktirildiği durumlarda hastalık ilerliyor, cilt altındaki hastalıklı doku büyüyor. Bu durum, yapılması gerekli olan ameliyatın zorlaşmasına, hastanın fazla zaman kaybetmesine ve ameliyat sonrasının daha zor geçmesine sebep olabiliyor. Ayrıca; uygun cerrahi yöntem seçilmezse de tekrarlayabiliyor. Bu nedenle, ameliyat yönteminin hasta ile doktorunun ortak kararı ile belirlenmesi gerekiyor.

Cüzam nedir ?

Micobacterium leprae adı verilen bir virüsün meydana getirdiği hastalık. Tıp dilindeki adı Lepra, halk dilimizdeki adı da Miskin hastalığıdır.Şiddetli belirtileri olan salgın bir hastalıktır. Etmeni, 1879 yılında Hansen tarafından bulunmuştur.

Cüzam hastalığı medeniyetin bilinen en eski hastalıklardan biridir. Antik çağlarda, özellikle Ortaçağ'da büyük salgınlar yaptığı ve toplum için çok ürkülen bir hastalık olduğu bilinmektedir. Ortaçağ'da bu hastalığa yakalananlar için özel evler ve barınaklar yapılmış, hastalar buralarda kendi kendileri ile başbaşa bırakılmıştır. Daha sonraları, cüzamlı hastalara çıngırak takılmış böylece herkesin bunların yanına yanaşmasına engel olunmak istenmiştir. Bugün özellikle geri kalmış ülkelerde rastlanan bir hastalık özelliğindedir.

Cüzamın iki tipi vardır: Nodüler tip: Deride, nasırlı düğmeler seklinde belirtileri olan bir cüzam tipidir. Bu düğmeler, hastalığın ilerlemiş devirlerinde ülserler halinde açılırlar. Sinirsel tip: Sinirlerde kendini gösteren bir tiptir. Zamanla hasta sinirsel yeteneğini kaybeder, hissiz bir durum alır. Bunun da ilerlemiş hallerinde deride belirtiler görülür. Bunlar da zamanla ülserleşir. Katılım yolu ile geçmez. Ancak, cüzamlı olan hastaların derisine temas yolu ile insandan insana geçer. Başlangıç devirlerinde yapılacak teşhisle hastalıktan kurtulmak imkânı bugün için vardır.

Sıra dışı benler

Sıra dışı benler ( tıptaki adıyla atipik veya displastik nevüsler) klinik ve mikroskobik olarak Melanom ile ortak bazı görüntüleri olup, melanom olmayan selim bir deri gelişimidir. Bununla beraber sıra dışı benlerin varlığı melanom gelişim riskini arttırır veya bir kişide melanom gelişim riskinin bir belirteci olabilir. Bu risk tek bir sıra dışı ben varlığında çok az iken, fazla sayıda ben bulunması bu riskin arttığının göstergesidir.

Sıra dışı benler nasıl görünürler?

Sıra dışı benler çok farklı biçimde görülebilir. Sıklıkla aşağıdaki bulguları gösterirler:

Benin bir tarafının daha geniş olması
Benin çevresinin düzensiz olması
Değişik renkler içermesi (kahverengi, siyah, kırmızı ve beyaz)
6 milimetreden daha büyük olması
Hafifçe deriden kabarık olması
Fakat displastik nevüs tanısı deriden biyopsi alınarak konulur. Sıra dışı benler sıklıkla melanoma görünümündedirler.

Sıra dışı benler nerede görülürler?

Bu tür benler vücutta her yerde görülebilir. Genellikle ergenlik döneminde ortaya çıkar. Bu tarz benler güneş gören alanlarda, sırt ve bacaklarda sık görülür.

Tek bir sıra dışı ben bulunması ne anlama gelir?

Kendisinde ve ailesinde melanom bulunmayan, fakat 1-4 arası sıra dışı beni olan kimseler, toplumdaki diğer bireylere göre biraz daha fazla Melanom riski taşır. Bununla birlikte sıra dışı bir ben melanom ile aynı değildir. Çok agresif tedavi yaklaşımlarına gerek yoktur. Fakat değişiklik olduğunda muhakkak biyopsi alınmalı veya koruyucu olarak ben tamamı ile cerrahi olarak alınmalıdır.

Bir kişide çok sayıda ben ve sıra dışı ben bulunması ne anlama gelir?

Eğer kişide veya ailesinde melanom varsa melanom gelişim riski yüksektir. Bir kişide çok sayıda normal ve sıra dışı ben var ve yakınlarında melanom var ise; bu durum ailesel sıra dışı ben tablosu olarak adlandırılır.

Ailesel Sıra dışı ben tablosu nedir?

Bu tabloda aşağıdaki kriterler vardır:

1. Birinci derece akrabalar (anne baba çocuklar ve kardeşler), ikinci derece akrabalarda (büyükanne, büyükbaba, amca, dayı, hala, teyze) melanom bulunması
2. Ben sayısının 50 den fazla olması ve bu benlerden bazılarının sıra dışı olması
3. Mikroskobik olarak tipik sıra dışı ben bulgularının bulunması

Ailesel Sıra dışı ben tablosuna sahip olmak ne anlama gelir?

Bu kişilerin melanom olma riski anlamlı olarak yüksektir. Benlerin sayısı ve melanom bulunan aile bireylerinin sayısının artması melanom gelişim riskini arttırır.

Dermatoloji Uzmanı tarafından sıra dışı ben tablosu tanısı olanlar ne yapmalıdır?

Bu kişiler kendi derilerini 2-3 ayda bir kendileri kontrol etmelidir. Melanomun erken belirtileri hakkında bilgi Dermatoloji uzmanlarından alınabilir. Hastalar ergenliğin başlangıcından itibaren 3-12 ayda bir Dermatoloji Uzmanına muayene olmalıdır. Hatta Dermatologunuz göz muayenesi ve fotografik ben takibini isteyebilir. Tüm bu işlemlerin amacı melanomun erken tanınmasını sağlamaktır ve muhakkak yapılmalıdır. Melanom erken evresinde yakalandığında tedavi şansı daha yüksektir.

Melanom gelişiminden korunmak için neler yapılabilir?

Güneşten korunmak, melanomdan korunmak için yapılabilecek en önemli şeydir. Sabahın geç saatlerinde ve öğlen vakti dışarıda yapılan aktiviteler yasaklanmalı, her zaman güneşten koruyan şapka ve kıyafetler giyilmelidir. Kısa süreli güneşe maruz kalma esnasında da 15 faktör ve üzerindeki güneşten koruyucuların kullanımı tavsiye edilir. Güneşten koruyucular yarım saatte bir yeniden sürülmelidir. Bütün bu önlemler melanomdan korunmak için oldukça önemlidir.

Zona (Gece yanığı) Nedir ve Tedavisi




Zona olarak da bilinen Herpes Zoster su çiçeği virüsünün yaptığı bir enfeksiyondur.
Su çiçeği geçiren herkes Zonaya yakalanabilir. Virüs sinir köklerinde aktif olmayan bir şekilde yaşamını sürdürür ve yeniden aktifleştiğinde Zona gelişir. Suçiçeği geçiren kimselerin % 20 si Zona geçirir.

Virüsü uyandırıp aktifleştiren neden bilinmemektedir. Vücudun enfeksiyonlarla baş etmesini sağlayan bağışıklık sistemindeki bir güçsüzlük virüsün çoğalmasına ve sinir boyunca deride yayılmasına neden olur. Çocuklar bile Zona geliştirebilmesine rağmen, genellikle 50 yaşın üzerinde rastlanır. Hastalık, travma, stres gibi faktörler zona geçirilmesine neden olabilir.

Herhangi bir nedenle bağışıklık sistemi zayıflayan kişi zona geçirebilir. Bu kişilerde hastalık ciddi seyretmeye eğilimlidir. Bağışıklık sisteminin zayıfladığı lösemi, lenf oma gibi kanserler ve de AIDS de zona sık görülür. Kanser kemoterapisi ve radyoterapi, organ naklinde kullanılan ilaçlar, uzun süreli kortizon kullanımı bağışıklık sistemini baskılayabilir.

Zonanın bulguları nelerdir?

Zonanın ilk bulgusu derinin belirli bir bölgesinde yanma batma tarzında ağrı ve duyarlılık artışıdır. Bu ağrı döküntünün gelişmesinden 2-3 gün önce döküntü alanında başlar. Bu arada baş ağrısı ve ateş olabilir. Bu alanda daha sonra kızarıklık ve şeffaf su kabarcıkları gruplar halinde oluşur. Bu kabarcıklar 2-3 hafta kadar sürer. Bu kabarcıklar koyu renkli kan ile dolar, sonra kabuklanır ve iyileşmeye başlar. Ağrı daha uzun süre sürebilir. Nadir olarak döküntü hiç görülmemeksizin de ağrı olabilir.
Ağrının şiddeti nasıldır?

Ağrı sıklıkla ağrı kesici ilaçlar kullanmayı gerektirecek kadar şiddetlidir

Zona genellikle vücudun hangi bölgesinde görülür?

Zona genellikle gövdede ve kalçalarda görülür. Fakat yüz, kol ve bacaklarda da görülebilir. Gözde kalıcı hasar bırakabildiği için göz de hastalık görüldüğünde dikkatli bir bakım gerekir. Burun ucunda su kabarcığı oluşmuşsa bu göz tutulumunun olduğunu gösterir. Bu durumda muhakkak Göz Hastalıkları uzmanı tarafından muayene yapılmalıdır.
Zonanın komplikasyonları nelerdir?

Deri döküntüleri geriledikten sonra Zonaya ait ağrı kalabilir. Özellikle yaşlı hastalarda ağrı aylar ve yıllar boyu kalır. Zonanın erken evrelerinde tedaviye başlamak ağrı gelişimini engelleyebilir.

Su kabarcıklarında bakteri enfeksiyonu gelişebilir ve bu yaraların iyileşmesini engeller. Döküntüde ağrı ve kızarıklık artarsa muhakkak doktorunuza başvurun. Bu durumda antibiyotik tedavisi gerekebilir.

Diğer bir durum Zonanın tüm vücuda ve diğer organlara yayılmasıdır. Nadir olarak görülen bu durumda bağışıklık sistemi baskılanmıştır.

Zona nasıl tanınır?

Tanı su kabarcıklarının tipik görüntüsü ve döküntü başlamadan önce vücudun tek tarafında ağrı olması ile konulur. Gerekirse incelenmek üzere su kabarcıklarından örnek alınabilir.

Zona geçiren bir kişi de önemli bir hastalık veya bağışıklık sisteminde bir yetersizlik olabilir mi?

Zona geçiren hastaların çoğu sağlıklıdır. Bununla beraber başka hastalıklar veya AIDS var ise bu doktora bildirilmelidir. Çünkü bu durum tedaviyi etkileyebilir. Doktorunuz bu durumla ilgili olarak tıbbi hikayenizi sorgulayabilir ve bir takım testler (röntgen ve kan tahlilleri) isteyebilir.

Zona bulaştırıcı mı dır?

Zona daha evvelden suçiçeği geçirmemiş kişilere bulaşabilir, fakat bu kişilerde zona değil, suçiçeği gelişir. Zona, su çiçeğine göre daha az bulaştırıcıdır. Zona su kabarcıkları patladığında bulaştırıcı hale gelir.Yeni doğanlar ve bağışıklık sisteminde yetmezlik olanlar zonalı kişilerden virüsü alarak suçiçeği geliştirmeye eğilimlidir. Zonalı hastalar nadiren hastaneye yatırılarak tedavi edilme ihtiyacı gösterir.

Hastalık deride iz bırakır mı?

Hastalık bağışıklık sistemi bozuk olan kişilerde yaşlılarda ve ikincil olarak bakteri enfeksiyonu gelişenlerde iz kalır.

Tedavisi nasıldır?

Zona genellikle birkaç haftada iyileşir, nadiren tekrar eder. Ağrı kesici ve soğuk pansumanlar faydalı olur. Eğer erken tanı konulup, ilaçlar erken dönemde başlanırsa, virüsün yayılımı azalır, bulgular daha çabuk iyileşir. Bu ilaçlar baş ağrısı, mide rahatsızlığı yapabilirler. Tedavinin erken başlanması önemlidir. Bu ilaçların kullanımı zona sonrasında ağrı gelişimini engellemez, fakat ağrılı dönemin kısalmasını sağlarlar.

Şiddetli enfeksiyonlarda, göz tutulumunda ve şiddetli ağrı olan hastalarda antiviral ilaçlarla birlikte kortizon verilebilir.

Zona sonrasında görülen ağrı kesici tabletlerin gündüz ve gece alımı ile azaltılabilir. Bazen tedavide depresyon ilaçları ağrıyı azaltmak amaçlı kullanılabilir. Günde 3-4 kez kurutucu pansumanların uygulanılması ağrıyı azaltır.

Ürtiker (Kurdeşen) Nedir ve Tedavisi




Ürtiker vücudun herhangi bir yerinde gruplar halindeoluşan, soluk kırmızı renkli kabarıklıklardır. Bu döküntü bir kaç saat içinde geriler. Eski bir döküntü solarken yerine yenileri çıkabilir. Boyutları bir kalem arkası büyüklüğünden, bir tabak büyüklüğüne kadar değişebilir ve birleşerek büyük alanlar oluşturabilirler. Genellikle kaşıntılıdır, fakat yanma ve batma hissi de olabilir.

Ürtiker kan plazmasının derideki küçük damarlardan dışarı çıkması sonucu oluşur. Bu duruma histamin denen kimyasal maddenin salgılanması neden olur. Histamin mast hücresi dediğimiz hücrelerden salgılanır. allerjik reaksiyonlar, yiyeceklerin içinde bulunan bazı kimyasal maddeler ve bazı ilaçlar histamin salınımına neden olabilir. Bazen ürtikerin neden oluştuğu saptanamayabilir.

Ürtiker oldukça yaygındır. İnsanların % 10-20 si yaşamı boyunca en az bir kez ürtiker atağı geçirir. Bir çok atak bir kaç gün veya haftada geriler. Bazen de yıllarca sürebilir.

Ürtiker göz etrafında, dudakda, cinsel bölgede geliştiğinde aşırı bir şişliğe neden olur. Bu durum hastaları korkutmasına rağmen, genellikle 24 saat içinde geriler. Bununla birlikte nefes almakta ve yutkunmakta zorluk var ise acilen bir doktora başvurulmalıdır.

Akut Ürtiker
Altı haftadan kısa süren ürtikere akut ürtiker denilir. Bu tip ürtikerlerde genellikle ürtikere sebep olan neden bulunabilir. En sık rastlanılan neden gıdalar, ilaçlar ve enfeksiyonlardır. Böcek ısırıkları ve bazı iç hastalıkları ile birlikte görülebilir. Diğer nedenler ise basınç, soğuk ve güneş ışınlarıdır.

Gıdalar
En sık ürtiker yapan gıdalar fındık, çikolata, balık, domates, yumurta ve süttür. Pişmemiş yiyecekler pişmişlere göre daha sık olarak reaksiyona neden olur. Gıdalara eklenen katkı maddeleri ve koruyucular da ürtikere neden olabilir.

Ürtiker neden olan yiyeceğin yenilmesinden bir kaç dakika ile 2 saat arasındaki bir sürede meydana gelir. Bu süre gıdanın sindirim sisteminden emilme süresine göre değişir.

İlaçlar
Antibiyotik, ağrı kesici, sakinleştirici ve idrar söktürücü ilaçlar sıklıkla ürtikere neden olur. Anti asit denen mide ilaçları, romatizmada kullanılan ilaçlar, vitaminler, göz ve kulak damlaları, kabızlık ilaçları vajinal fitiller ürtiker nedeni olabilir. Bu tip bir döküntünüz olduğunda doktorunuza kullandığınız ilaçları söylemek önemlidir.

Enfeksiyonlar
Bir çok enfeksiyon ürtikere neden olabilir. Çocuklarda soğuk algınlığı en sık rastlanılan nedendir.

Kronik ürtiker
Altı haftadan fazla süre devam eden ürtikere kronik ürtiker denilir. Bu tip ürtikerin nedenini bulmak, akut ürtikere göre çok zordur. Kronik ürtilerli hastaların çok azında etken saptanabilir. Doktorunuz ürtikerin sebebini bulmak için size bir takım sorular soracaktır. Hastalığa ait spesifik bir test bulunmadığından doktorunuz size soracağı sorular ve muayene bulgularına göre bazı testler isteyecektir.

Fiziksel ürtikerler
Ürtiker güneş ışınları, sıcak, soğuk, basınç, titreşim ve egzersize bağlı olarak gelişebilir. Güneş ışınlarına karşı gelişen ürtikere solar ürtiker denilir. Bu durum nadiren görülür ve güneşe maruz kalındıktan bir kaç dakika sonrasında gelişir ve bir iki saat içinde geriler. Soğuğa karşı gelişen ürtiker daha yaygındır. Bu tip ürtiker soğuğa maruz kaldıktan sonra derinin ısınması ile ortaya çıkar. Eğer soğuk vücudun geniş alanını etkilemişse, çok fazla histamin salgılanır ve bu durum nefes darlığı, yaygın kızarıklık, yaygın ürtiker ve bayılmaya neden olabilir.

Dermografik ürtiker
Deride yapılan bir ovuşturma veya bir herhangi bir cisim ile bastırıldığında bu alanda ürtiker gelişmesi dermografizm olarak bilinir. Bu durum toplumda % 5 oranında görülür. Özellikle genç bayanlarda aylarca hatta yıllarca devam edebilir.

Tedavi
En iyi tedavi etkenin saptanması ve bu etkenden sakınılmasıdır. Bu kolaylıkla yapılamaz ve bazen imkansızdır. Doktorunuzun yazacağı antihistaminik dediğimiz ilaçlar genellikle ürtikerde iyileşme sağlar. Ürtikerin oluşmaması için en iyi yol anthistaminiklerin düzenli bir şekilde alınmasıdır. Doktorunuz size en uygun olan bir veya birden fazla antihistaminik seçeneğini reçeteleyebilir. Şiddetli olgularda epinefrin veya kortizon enjeksiyonuna ihtiyaç duyulabilir

Et benleri tedavisi




Et benleri en çok orta yaşlı ve yaşlı kişilerde görülmektedirler. Şişmanlık, hamilelik, menapoz ve hormon hastalıkları et benlerinin çoğalmasına sebep olabilirler.

Et benleri en çok boyun, koltuk altı, üst gövde ve göz çevresinde ortaya çıkarlar.

Ağrısız oluşumlardır ve zamanla büyüyebilir ve çoğalabilirler. Nadiren et benleri tahriş olup renkleri koyulaşabilir ve ağrılı hale gelebilirler.

Tek veya çok sayıda 1-3 mm çaplı ten veya kahve renkli , yumuşak ve saplı oluşumlardır.

Son yıllarda yapılan araştırmalarda et benlerinde %80 Human papilloma virus tespit edilmiştir.

Et benleri çok fazla sayıda ve yaygınsa, hastada bağırsak polipleri ve hormon bozukluğu araştırılmalıdır.

Et beni tedavileri:

Radyofrekans (elektrocerrahi)
Kryoterapi ( buz tedavisi )
Cerrahi
Lazer yöntemi

Olarak kolayca ve ağrısız şekilde kolayca tedavi edilebilirler.

Et benleri sık görülen, deriden çıkıntı yapan, zararsız yumuşak deri gelişimleridir. Aşağıdaki adlarla da bilinirler:

Akrokordon
Papillom
Yumuşak fibromlar
Pedunculated (saplı anlamında)
Filiiform (ipliksi)
Et benleri ne zaman oluşur?

Et benleri kadın ve erkeklerde yaşlanma ile ortaya çıkarlar.
Et benleri nasıl görünür?

Deri renginde olabildikleri gibi, koyu renkli de olabilirler. Büyüklükleri ise 1 mm den 5 cm e kadar değişebilir. Dah çok boyun, kotluk altı ve kasık gibi kıvrım bölgelerinde görülürler. Özellikle aşırı kilolu ve Tip II diabeti(şeker hastalığı) bulunanlarda çok sık ve yaygındırlar.
Et benleri nasıl oluşur?

Et benleri derinin en üst tabakası olan ince bir epidermis işle kaplanmış, gevşek kollajen lifleri ve damar dokusundan oluşmuştur.

Et benlerinin nedenleri belli değildir. Bununla beraber aşağıda ki faktörler gelişiminde rol alabilir:

Deriyi oğuşturmak, tahriş etmek ve sürtünme
Özellikle gebelik ve jigantizm dediğimiz bir hastalık gibi büyüme faktörlerinin arttığı durumlar
İnsülin direnci
Human papilloma virüsü (siğil virüsü)

Güneş Lekeleri ve Diğer Bazı Kahverenkli Lekeler




Çiller yüz ve güneş gören diğer alanlarda görülebilen milimetrik boyutta kahverenkli lekelerdir. Daha çok açık renk tenli kişilerde , özellikle de kızıl saçlı kişiler daha sık görülür. Çillerin ailesel özelliği vardır, ama koyu renk tenli kişilerde de görülebilir. Tıbbi olarak çillere efelid denir.

Derinin boya pigmenti olan melanin melanosit denen hücrelerden üretilir. Kış aylarında melanin daha az üretilirken, güneşli havalarda daha fazla üretilir. Üretilen melanin, keratinosit denen etraftaki deri hücrelerine dağıtılır.

Çiller yaz aylarında daha belirginken, kışın keratinositler yeni hücrelerle yer değiştirdiğinden kışın ya tamami ile ortadan kalakarlar yada renkleri solar.

Genellikle çiller yaş ilerledikçe azalırlar ve daha az belirgin hal alırlar. Güneşten korumanın dışında tedaviye gerek yoktur.
Lentigolar

Uzun süreli güneş hasarı orta yaştan sonra kişilerin yüz ve ellerinde kahverenkli, büyük ve düz lekelere neden olur. Çillerden farklı olarak kışın solmalarına rağmen tamamen ortadan kalkmazlar. Sıklıkla yaşlılık lekeleri veya karaciğer lekleri olarak bilinirler, doğru tanımlama solar lentigodur (güneş lekesi).

Lentigolar sıklıkla açık renkli kişilerde görülür, fakat kolay bronzlaşan kişilerde de sıktır. Lentigolar deriyi boyayan melanosit denen hücrelerin artması sonucu oluşurlar.

Zararsız olan lentigoları kanser olan erken melanomdan ayırmak önemlidir. Eğer bir leke büyüyorsa, birden fazla renk içeriyorsa ve sınırı düzensizse veya herhangibir şüphe uyandırıyorsa, mutlaka bir dermatoloji uzmanına başvurmak gerekir.
Diğer kahverenkli lekeler

Eğer kahverenkli lekelerin üzeri pullu ise solar keratoz (aktinik keratoz) veya seboreik keratoz olabilir.

Kahve renkli lekeler nasıl tedavi edilirler?

Kahverenkli lekeler, geniş spektrumlu güneşten koruyucuların devamlı ve dikkatli bir şekilde kullanımı ile solaralr. Ayıca bazı leke giderici kremlerin düzenli kullanımı da fayda sağlar. Bu kremler hidrokinon ve aşağıdaki antioksidanları içerirler:

alfa hidroksi asit
vitamin-C
retinoik asit
azelaik asit
Bununla beraber kahverenkli lekeler kimyasal peeling, krioterapi ve bazılaserler ile etkili ve hızlı bir şekilde tedavi edilebilirler.

Uygun yeşil ışık veren cihazlar kullanılabilir:

Flashlamp-pulsed tunable dyelaser
Q-switched Nd:YAGlaser (neodynium:yttrium-aluminium-garnet)
KTPlaser
Kriptonlaser
Copper bromidelaser
Kırmızı ışık yayanlaserler

Q-switched Alexandrite
Q-switched Ruby
Intensive pulsed light (IPL) de benzer etki gösterir. CO2 ve Er:YAGlaserler derinin yüzeyini soyarak kahverenkli lekeleri tedavi ederler.

Oldukça yüzeyel olan soyma teknikleri, çok rahatsız edici değildir ve de zaman kaybına neden olmaz, fakat bir kaç tedavi seansı gerekebilir. Ne yazık ki tedavi sonrası lekeler bazen kötüleşebilir. Muhakkak devamlı bir güneş koruması gereklidir, çünkü bu lekeler yaz aylarında tekrar eder.

Takip

Eğer kahverenkli bir lekede kanser şüphesi var ise, doktorunuz dermoskopik muayene ve fotoğraflamayı veya lekeyi cerrahi olarak çıkartıp; patolojik incelemeye göndermeyi tercih edebilir.

Karboksiterapi ve kilo verme




Karboksiterapi selülit ve bölgesel yağlanmanın giderilmesinde kullanılan yeni bir tekniktir. Karboksiterapi karbondioksit gazı enjekte ederek bölgesel dokulardaki dolaşımı geliştirip, metabolizmayı hızlandırma sistemine dayanan bir zayıflama yöntemidir. Yağ dokusuna karbondioksit gazı verilince vücut tepki olarak o bölgedeki damarları genişleterek oksijen gönderir. Oksijenin artması yağ yıkımına neden olur. Ayrıca fiziksel etki sonucu açığa çıkan vücut salgılarındaki aktif maddeler yağ yıkımını arttırır. Böylece karboksiterapi sonrası istenmeyen bölgelerdeki yağlanmada ve selülitlerde azalma, sarkan deride de toparlanma olur, cilt sıkılaşır.

Karboksiterapi ile bölgesel zayıflama, İstanbul, Ankara, İzmir, Antalya gibi şehirlerimizde karboksiterapi merkezlerinde yapılabilmektedir. Karboksiterapi fiyatları çok uygun olmasa bile bu tedaviyi tercih edenlerin sayısı hiç azımsanmamalıdır.

Karboksiterapinin estetik amaçlı kullanımı, dermatolojik kullanımı, ve tıbbi kullanım alanları vardır. Karın bölgesindeki sarkmalar , gevşemeler, doğum sonrası çatlakları, yara izleri, kollarda, koltuk altı derisinde gevşeme, basen, üst bacak, selülit, göğüslerdeki sarkmalar …. gibi alanlarda karboksi terapi oldukça memnun edici sonuçlar vermektedir.

Karboksi terapi yönteminde ciddi bir yan etki görülmediği söyleniyor fakat tabiki uzman ve güvenilir ellerde yapılmalı.

Bölgesel Zayıflama Yöntemleri




Bölgesel zayıflama isminden de anlaşılacağı üzere vücutta belli bir bölgenin üzerine yoğunlaşarak bu bölgede çeşitli sebeplerden dolayı oluşmuş fazla yağın yok edilmesi üzerine kurulmuş bir sistemdir.

Bölgesel olarak zayıflamak isteyen kişilerin çokluğu bir çok farklı tedavi yöntemi geliştirilmesine sebep olmuştur. Günümüzde en çok kullanılan bölgesel zayıflama yöntemlerini şöyle sıralayabiliriz :

1. Karboksiterapi ile zayıflama
2. Mezoterapi ile zayıflama
3. Liposuction ile zayıflama
4. Lazerle Zayıflama
5. Elektrotreapi ile zayıflama

Daha önceki yazılarımızda bu bölgesel zayıflama yöntemlerinden karboksiterapi, mezoterapi ve liposuction’ı incelemiştik. Bu yazılara da ayrıca göz atmanızda yarar olduğunu düşünüyorum.

Basitçe hepsinden biraz bahsedersek karboksiterapi yönteminde, temel amaç vücudun belirli bir bölgesinde aktiviteyi artırarak yağ yakımını tetiklemektir. Karbondioksit gazı da böyle bir iş için çok uygundur. Dolayısıyla karboksiterapi ile zayıflama yönteminde yapılan şey zayıflatılmak istenilen bölgenin cilt altı dokusuna enjektörle karbondioksit enjekte edilmesidir. Yani basit bir işlemdir aslında.

Karboksiterapi ile ilgili daha fazla bilgi için şu yazımızı da okuyunuz : Karboksiterapi

Mezoterapi ile zayıflama da karboksiterapiye çok benzemektedir. Bölgesel zayıflamayı sağlamak için cilde enjeksiyon mantığına dayanır. Fakat bu sefer enjekte edilen şey gaz değil birçok farklı antioksidan ve kök hücrenin kombinasyonunu barındıran bir karışımdır. Bu karışım zayıflatılmak istenen bölgenin spor ve diyete karşı duyarlılığını artıracağı için yapılan çalışmalar çok daha iyi sonuçlar verecektir.

Mezoterapi ile ilgili daha fazla bilgi için şu yazımızı da okuyunuz : Mezoterapi

Lipoliz veya lipoterapi isimleriyle de bilinen liposuction tekniğinde ise yağ yakımında çok önemli rol oynadığı bilinen fofatidilkolin denilen bir madde kullanılır. Bu madde vücudun basen, kollar, bacaklar, gıdı, göbek gibi yağlanmaya müsait bölgelerinde kullanılarak bölgesel olarak yağların eritilmesi sağlanır. Bunun yanında estetik operasyon olarak liposuction operasyonuna da değinmek gerekir. Liposuction operasyonunda da benzer bir mantıkla bölgesel yağlar alınır. Lipoterapide ise operasyona gerek kalmaz.

Lipoterapi ve liposuction hakkında bilgi için : Liposuction

Lazerle zayıflama yönteminde lazer ve infraruj denen iki farklı cihaz kullanılır. Bunda da asıl amaç bölgesel kan akımını düzenlemek ve dolayısıyla o bölgeye daha sağlıklı ve düzenli olarak vitamin, mineral, oksijen ve besin gelmesini sağlamaktır. Böylece düzenli bir biçimde fazla kilolardan kurtulmak mümkündür.

Elektroterapi de özellikle selülit ve yağlanmaların çözümünde kas yapımına baş vuran bir yöntemdir. Özel bir cihaz yardımıyla yapılır. Bu cihaz sayesinde bölgesel olarak kaslar güçlendirilir. Vücudun sıkılığı ve yağ dengesi sağlanmış olur.

Selülit, basen yağı, göbek, kol ve bacak yağlarının bölgesel olarak yok edilmesi bu teknikler sayesinde çok zor değildir. Bölgesel zayıflama yöntemleri hakkında bu genel bilgilerden sonra yapmanız gereken doktorunuza danışarak sizin için uygun tedavi yöntemini seçmek olacaktır.

Mezoterapi




Mezoterapi, klasik farmakolojik ya da homeopatik ilaçların, vitaminlerin, minerallerin, aminoasitlerin, enzimlerin bir kokteyl halinde ufak miktarlar ile derinin orta tabakasına (mezoderm) ağrısız enjekte etme yöntemidir. İlk kez 1952 de Dr. Michel Pistor tarafından uygulanmıştır. 1987 de Fransız Tıp Akademisi tarafından geleneksel tıbbın bir parçası olarak kabul edilmiştir.

Mezoterapide, tedavi edilecek bölgeye etken madde intra dermal enjeksiyonla direk olarak verilir. Amaca uygun olarak seçilen ilaç karışımları bölgesel olarak, küçük dozlarda özel iğneler kullanılarak özel bir teknikle verildiğinde derinin orta tabakasında bulunan kılcal damar uçlarına ulaşan ilaç hızla etkisini gösterir. Bu yöntemin diğer tedavilerine üstünlüğü ilaçların küçük dozlarda bölgesel kullanılması, yan etki riskinin önemsiz sayılabilecek kadar az olması, sonuçların hızlı ve etkili olmasıdır.

Mezoterapi, uzun zamandan beri estetik tıpta en sık talep konusu olan lipodistrofi veya selülit konusunda en seçkin tedavi biçimini oluşturmaktadır. Sellülit dışında estetikte bölgesel yağ fazlalıklarının eritilmesinde, yüz gençleştirme çalışmalarında, saç dökülmesi tedavilerinde de kullanılır. Estetik dışında romatoloji, dolaşım problemleri (varis, varis ülserleri), migren, spor hekimliği gibi dallarda da kullanılmaktadır.

SELLÜLİT VE BÖLGESEL ZAYIFLAMADA MEZOTERAPİ

Uygulama düşünülen bölgelere yani bacak, karın, kalça, diz çevresi, mide, yan, sırt, kol, çene altı gibi bölgelere ince uçlu bir iğne ile ilaç enjekte edilir. Bu ilaçlar o bölgedeki yağ hücrelerini, yağ yakım metabolizmasını etkileyip yağ yıkımını ve kan dolaşımını arttırır. Seanslara düzenli bir şekilde devam edildiğinde bölgedeki selülitlerde azalma, yok olma, istenilen bölgede ( kişinin problemin yoğunluğuna göre ortalama ) 5- 15 cm arasında hızlı incelme (normalden çok daha çabuk incelme) ve zayıflama meydana gelir. Kişide genel kilo problemi mevcutsa mezoterapi ile birlikte diyet verilir. Diyet verilmeden önce kişinin boy, kilo ve vücut ölçüleri (yağ, kas) alınır. Kişinin kilo almasına neden olan herhangi bir etken varsa araştırılır, altta yatan bir neden olup olmadığı sorgulanır. Kişinin bazal metabolizması, günlük aktiviteleri ve alternatif yemek biçimleri göz önüne alınarak kişiye özel diyet programı hazırlanır. Kas kaybına neden olmadan düzenli ve sağlıklı beslenme tarzı ile protein, karbonhidrat, lif, yağ, vitamin ve mineralden zengin diyet sayesinde ayda 5-8 kilo arasında kilo kaybı ile birlikte incelme genel vücut kontürüne de yayılmış olur.

Enjekte edilen ilaçlar cilt altı yağ çözücüler (damar üzerindeki basıncı ortadan kaldırır), kan dolaşımını düzenleyiciler, ödem geçiriciler bu konuda faydalı özel karışımlardır. Mezoterapinin en büyük avantajlardan birisi bölgede zayıflama sağlarkan sarkma probleminin olmaması, tam tersine toparlama, şekillenme göstermesidir, çünkü kullanılan ilaçların yanı sıra uygulamanın kendisi de birebir cilt altı kollagen ve elastin sentezini uyararak cilt nemini ve sıkılığını destekler niteliktedir. Bayanlarda özellikle gebelikten sonraki sarkma problemlerinde, yaşın ilerlemesine bağlı kol altlardaki cilt sarkmalarında bilinçli bir şekilde, doğru zamanda uygulandığında başarılı sonuçlar elde edilebilir.

Mezoterapi tedavisi kişiden kişiye göre değişmekle birlikte ortalama 8-10 seans yeterli olacaktır (gerektiğinde daha fazla). Tedavi son derece pratik olup ortalama 10-15 dakika sürer. Seans aralıkları minumum 5-7 gün olmaktadır.

Bölgesel zayıflama ve selülit tedavisi için kullanılan bu yöntemde lipolitik (yağ eritici), dolaşım düzenleyici, selülit giderici ilaçlar yaklasik 2 cm ara ile selülitli bölgeye enjekte edilir. Bölgesel incelme amacıyla yapılan enjeksiyonlar ortalama 10-30 seans arasındadır. Tedavi sırasında kafeinli içeceklerden, soda ve tuzdan uzak durulmalı, yağsız, şekersiz, posalı yiyeceklerden oluşan diyetler uygulanmalıdır. Bu yöntemle 1 aylık sürede 1-2 beden incelme hedeflenir. Tedavi sonrası morarmalar olabilir fakat kişinin günlük hayatını etkileyecek herhangi bir durum söz konusu olmaz. Oluşan ufak çaplı morluklar da 5-7 gün içinde geçer. Selülit tedavisi tamamlandıktan sonra 2'şer aylık ara ile tek seans mezoterapi, selülitin tekrarlanmaması açısından önemlidir.

Mezoterapi yöntemi 18-65 yaşındaki tüm kadın ve erkeklerde kullanılabilir tıbbi bir yöntemdir. Adet ve emzirme dönemlerinde uygulanabilir, gebelikte ise her hangi bir yan etkisi görülmemekle (saç, yüz mezoterapisi) birlikte tavsiye de edilmez. Kalp yetmezliği, diyabet, böbrek rahatsızlıkları, kanser hastaları ve kan pıhtılaşma problemi olanlarda, felç geçirenlerde mezoterapi uygulaması yapılamaz.

YÜZ MEZOTERAPİSİ - MEZOLİFT

İnsan vücudunun en geniş ve dış dünya ile en ilişkide olan yeri olan deri belki de en korunması gereken uzuvlarımızdan biri olarak düşünülmelidir. Özellikle yüz, dekolte, el ve boyunda meydana gelen yıllarla uyumlu ya da uyumsuz deformiteler kişiyi daha yaşlı ya da sağlıksız göstermek için adaydır. Cildin yaşlanmasına sebep olan genetik, yaş gibi kişisel faktörler dışında güneş ışığı, ultraviyole ışınlar, kirli hava, sigara kullanımı, stres gibi faktörler de söz konusudur. Bu etkenlerle, cildin dayanıklılığını ve esnekliğini sağlayan doku ve lifler, yapısal bozulmaya uğrayarak vücudumuzda yüz ve boyun çizgilerini oluşur. Kırışıklık cildin yaşlanmasının en belirgin ifadesidir. Yapısal açıdan kırışıklık, cildin normal kıvrım yerlerinde (mimik bölgeleri) dokunun incelip gevşeyerek kırılmasıyla (ifade kırışıklıkları) belirgin hale gelmesi, zamanla belirginleşerek çizgi oluşturması şeklinde tariflenebilir. Bu çizgiler özellikle ağız, dudak çevresi, göz kenarı, yanaklar, boyun, alında oluşmakla beraber vücudumuzun diğer hatlarında da dikkat çekmektedir, ancak yüz ikili ilişkilerde dikkati öncelikle çeken bir alandır.

Kırışıklıklar durumları, derinliklerine bağlı olarak az veya çok belirgindirler. Şahsın yaşı, ırkı ve yaşam tarzı, yüz yapısına bağlıdır.

Cilt yaşlanmasında dengeli beslenme, düzenli uyku, alkolü azaltma, sigarayı bırakma gibi yaşamsal düzenlemeler, güneş ışığından korunma, menopoz tedavisi, kozmetik bakım, serbest radikal tedavisi gibi yöntemlerle yaşlanma yavaşlatılıp geriye yönelik de tedavi sağlanabilir.

Mezoterapide tedavinin felsefesi deri içine mikroenjeksiyon yöntemi ile hücre yenilenmesini ve yeni liflerin sentezini sağlayan özel karışımlar enjekte edilmesidir. Bu işlem yüzde mezolift olarak adlandırılır. Dermis içine yapılan bu enjeksiyon, hücresel metabolizmayı uyarır ve dokuları canlandırmak için uygun zemin hazırlar. Bu sayede cildin elastikiyeti (gerginliği) artmakta, cilt daha fazla su tutarak nem oranını arttırmakta, kırışıklıklar ve açık gözenekler azalmakta, kollagen üretimi artmakta, hücre döngüsü hızlanmakta, daha parlak, taze bir görünüme kavmaktadır. Tedavi, uygulanacak bölgeye, yaşa göre düzenlenen seanslarla uygulanır. Bu tedavi edici yöntem cerrahisiz, anestezisiz yüz gençleştirme (face lifting), kırışıkların azalması, doldurulması, kontur düzeltme, gevşekliğin azaltılması, leke tedavisi, yaşlanmayı geciktirme (anti-aging) amaçlarla rahatlıkla kullanılabilir. Mezolifting yöntemi her yaşa uygulanabilir. Genç yaşlarda başlanması durumunda, cildi hep genç tutarak yaşlanmanın gecikmesini sağlanır.

Mezolift haftada 1 ya da 2 kez uygulanabilir ve seans süreleri 15-30 dk arasında olur. Kullanılan iğneler oldukça ince ve kısadır, dolayısıyla acı zaten minimal olacağı için lokal anestetik kremler yeterli olacaktır. Özellikle yüz, dekolte, el, boyunda tercih edilen bir yöntemdir. Bu tedavide somon balığından elde edilen bir kollajen ve hücre yenileyiciler, A, D, E gibi antioksidan vitaminler, selenyum, ginko biloba ve özellikle cilde dolgunluk veren ve nem oranını dengeleyen hyaluronic asit gibi çeşitli kombinasyonlar kullanılır. Bu kombinasyonlar ve seans sayıları cildin durumuna, ihtiyaçlarına göre ayarlanmalıdır. Genel olarak cilde göre değişmekle birlikte ilk ay, 3 veya 4 seans, ikici ay, 15 günde 1 seans, üçüncü ay, 15 günde 1 seans uygulama yapılır. Devamında da cildin ihtiyaçları gözlenerek ayda 1 kez kontroller önerilir.

SAÇ MEZOTERAPİSİ

Saç dökülmesinin pek çok sebebi vardır. Günde ortalama 100-150 tel dökülmesi normal kabul edilirken bunu aşan rakamlar takip edilip, gerekirse problemin tespiti ve tedavisine yönelik çalışmalar yapılmalıdır. Genel olarak saç dökülmesi sebeplerini sıralayacak olursak ailesel (genetik) sebepler, çeşitli hastalıklar (androjenik alopesi, tiroit hastalıkları, yüksek ateş, çeşitli enfeksiyon hastalıkları, mantar hastalıkları, demir eksikliği), ilaçlar (kanser ilaçları, bazı doğum kontrol hapları) stres, uygunsuz saç bakımı ve kozmetik ürün kullanımı, yetersiz protein içerikli beslenmeyi sayabiliriz.

Saç mezoterapisinde amaç saç dökülmesini durdurmak, mevcut saçın kalitesini arttırmak ve yeni saç çıkışını aktif hale getirmektir. Bu amaçla belirli aralıklarla saçlı deriye direkt olarak özel iğnelerle uygulanır. Yaklaşık 10 seans gereklidir. Seanslar haftalık, onbeşer günlük ve aylık periyodlar ile yapılır. Tüm dünyada saç dökülmesini önlemek amacıyla uygulanan bir yöntemdir. Amaca uygun olarak seçilen ilaç karışımları, bölgesel olarak küçük dozlarda cilt içine verilir. Derinin orta tabakasında bulunan kılcal damar uçlarına ulaşan ilaç süratle etkisini gösterir. Bu yöntemin diğer klasik ilaç tedavilerine göre üstünlüğü; ilaçların küçük dozlarda bölgesel kullanılmasıdır. Yan etki riskinin önemsiz sayılabilecek kadar az olması ve sonuçlarının etkili olmasıdır.

Mezoterapi ile tedavi edilebilen saç dökülmesi durumları alopecia areata, alopecia totalis gibi saç kıranlar, androgenetik alopecia (genetik erkek tipi saç dökülmesi) diffüz alopecia (daha çok kadınlarda görülen saç dökülmesi) ve diğer tüm nedenlere bağlı saç dökülmeleridir.

Dr. Jülide BAYÇIN

Bölgesel Zayıflama (Bölgesel İncelme)




Bölgesel incelme son dönemlerde bayanların ve erkeklerin eşsiz görüntülerine kavuşmak için, güzellik salonalrını aşındırdıkları bir zayıflama yöntemidir. Özellikle artık erkek kadın ayrımı yapılmaksızın bütün insanlar dış görünüşlerine önem veriyorlar. Zayıf ve formda görünmek birçok insan için vazgeçilmez olmaya başlamıştır. Dolayısıyla insanlar ince görünmek için türlü türlü yöntemlere başvuruyorlar.

Egzersiz, diyet, bitkisel yollar gibi farklı yöntemler deniyor fakat bazı bölgelerini istedikleri ölçüye yada görünüme kavuşturamıyorlar. Bu seviyede devreye bölgesel incelme giriyor. Bölgesel incelme sağlayan yöntemler oldukça fazlalaştı son dönemlerde. Bu yöntemlerin sağladığı fayda, her türlü yolu denemenize rağmen vucudunuzun bazı bölgelerinde yakmayı başaramadığınız yağları kolayca ve etkili bir şekilde yakmaktır. Bölgesel incelme yöntemleri karın, sırt, göğüs, kol ve bacaklardaki yağları parçalayarak vücudumuzdan atılmasını kolaylaştırıp, bizi büyük bir yükün altından kaldırıyor. Böylece sizde bütün gösterdiğiniz çabalara rağmen kurtulamadığınız o fazlalıklardan kurtuluyor ve bölgesel olarak inceliyorsunuz.

Bölgesel incelme yöntemleri son zamanlarda saymakla bitmeyecek kadar çoğaldı. Gün geçtikçe ve teknoloji ilerledikçe hergün bir yenisi eklenir oldu. Lipokavitasyon ile bölgesel incelme, ses dalgaları ile bölgesel incelme, mezoterapi ile bölgesel incelme bu yöntemlerin başlıcalarıdır. Eğer sizin de her yolu denemenize rağmen belli bölgelerinizde yağ yakımı gerçekleşmiyor, o bölgede incelme sağlayamıyorsanız bölgesel inceleme yöntemlerinden birini tavsiye ederiz. Kolayca, belli seansalar uygulanarak gerçekleştirilen bölgesel incelme uygulamaları sayesinde siz de fazla yağlarınızdan kurtulup düşlerinizdeki görünüme kavuşabilirsiniz.
Pasif Jimnastik

Pasif jimnastik hakkında yanlış bilinen en belirgin konu, pasif jimnastiğin kalori kaybına yol açıp zayıflattığı düşüncesidir. Ne yazık ki pasif jimnastik tek başına kişide genel anlamda bir zayıflama ya da incelme yaratmaz. Normal spor ile karıştırılmaması gerekir. Örneğin belli bir süre yapılan yürüyüş sonucunda vücudunuz enerji yakar ve bu sayede de kalori kaybı yaşanır. Ancak pasif jimnastikte durum bu şekilde işlemez. Zayıflamanıza yardımcı olmak ve kilo kaybı yaşanmasını sağlamak amacıyla tercih edilmemelidir. Pasif jimnastik uygulanan diyet sonucunda oluşan kilo kaybı ile vücutta meydana gelen sarkmaları önlemek amacıyla ve vücudun sıkılaşmasını sağlamak amacıyla uygulanır. Aynı şekilde bir diyete devam ederken uygulandığında ise sorunlu bölgelerinizde cm olarak incelme yaşandığını görebilirsiniz. Ama bunu kilo kaybı ile kesinlikle karıştırmayın. Kilo kaybı yaşamanızı sağlayan devam ettiğiniz beslenme düzeni ve dolayısıyla uyguladığınız diyetlerdir. Pasif jimnastik vücudunuza cm. olarak incelmenizde yardımcı olur.

Pasif jimnastik aletleri sorunlu bölgeye faradik akım göndererek yağ depolanmasının bulunduğu alanda ki yağ hücrelerinin parçalanmasını sağlar. İşte bu sayede de sadece tek başına uyguluyorsanız cildinizde sıkılaşmaların oluşmasını sağladığı gibi kas yapınızı güçlendirerek hareketlilik getirir. Aynı zamanda kaslarda artan hareketlilik sebebiyle selülitlerin yok edilmesi amacıyla da kullanılan etkili bir yöntemdir. Eğer bir diyetisyen kontrolü altında bir diyet programına devam ederken pasif jimnastik aletlerini kullanırsanız bu bedeninizde incelmeler yaşamanıza yardımcı olur.

Kullanımında hiçbir zorluk bulunmayan bu aletler kullanım rahatlığı sayesinde her yaştan kişi tarafından tercih edilmektedir. Uzman kişi ile birlikte aletleri inceleyerek sadece sorunlu olan bölgelerinize odaklanma gerçekleştirebilir. Herhangi bir acı ya da zorluk yaşatmadığı gibi sadece 1 saat gibi kısa bir sürede tamamlanan bir seanstır. Kişinin durumuna göre seans sayısı özel olarak belirlenebileceği gibi paketler şeklinde de kullanım gerçekleştirebilir. Seans sayısına karar vermek uzman kişinin kararları doğrultusunda olursa daha yararlı olacaktır.

Pasif jimnastiğin etki alanları , kalça eritme, bacak bölgesini sıkılaştırma, beden inceltme, göbek, bel ve mide toparlama, doğum sonrasında oluşan sarkmaların giderilmesi gibi oldukça geniş bir alanı kapsamaktadır.
Mezoterapi

Mezoterapi uzun yıllardır uygulanan tedavi yöntemlerinden biridir. Yaklaşık 60 senelik bir tarihi bulunan mezoterapi sayıca oldukça fazla kişiye yararlı bir tedavi olmuştur. Mezoterapi yöntemi geniş bir yelpaze sayılabilecek bir çok soruna çözüm olması sayesinde tüm dünyada kullanılan bir tedavi yöntemi olduğu söylenebilir.

Mezoterapinin tedavi alanı sadece bölgesel yağların yokedilmesi yani bölgesel incelme değildir. Mezoterapi uygulamalarıyla selülit, saç dökülmesi, cilt yenilemeleri ve cilt gençleştirmeleri, çatlakların giderilmesi, yara izlerinin yok edilmesi gibi bir çok soruna çözümler üretilebilmektedir. Hiçbir yan etkisinin bulunmaması bu anlamda oldukça faydalı olmasını sağlamıştır.

Eğer mezoterapi uygulamalarının bölgesel incelme konusunda irdeleyecek olursak; her yaştan kişiye uygulanabiliyor olması oldukça olumlu bir yanıdır diyebiliriz. 70 yaşında olmanız mezoterapi uygulamalarına bir engel olmayacağı gibi tam tersi olumlu bir etki sağlayacaktır. Özellikle bu yaşlarda cilt yenilemeleri amacıyla da kullanılabildikleri gibi bölgesel incelme sağlamak isteyenlerde de kullanılmaktadır. Mezoterapi tedavisinin olumlu sonuçlar vermesi için kişinin hareketli ve sağlıklı olması gereklidir. Mezoterapi tedavisi sonucunda genel anlamda kilo kaybı yaşanmayacaği için sadece kilo kaybı yaşanmasına rağmen yağ tabakalarının erimediği bölgelere uygulanacaktır. Hepimiz biliyoruz ki böyle yağların diyet ya da sağlıklı beslenme sonucu erimesi bir hayli zordur ve de bu yüzden mezoterapi gibi yardımcı tedavilere ihtiyaç duyarız.

Yağ hücrelerinin bulunduğu alana ince uçlu bir iğne yardımıyla verilen ilaç sayesinde yağ hücrelerinin harekete geçirilmesi ve daha hızlı yağ yakımı sağlanması amaçlanmaktadır. Farklı problemlerde sonuçlar daha hızlı alınabildiği gibi bölgesel incelme amacıyla uygulanırsa yaklaşık 10 15 seans sonunda istenilen sonuçlar alınacaktır. Başka bölgesel incelme tedavilerinde de olduğu gibi olumlu sonuçların alınma süresi kişide ki yağ tabakasının kalınlığına bağlı olduğu gibi yayılma çevresininin genişliğide oldukça büyük önem taşır. Herhangi bir yan etkisi bulunmamasına rağmen tedavi sonrasında kısa bir süre bölgede kaşınma yaşayabildiğiniz görülmüştür.

Karboksiterapi

Tüm dünyada giderek büyüyen bir sorun olan şişmanlık, hem bayanların hem de erkeklerin ciddi sorunu haline gelmiştir. Özellikle uzun yıllar kilolarından kurtulmak için uğraş veren kişiler başarılı olamadıklarında kilo vermeye çalışmaktan vazgeçmiş ve vücutlarında biriken yağların daha yerleşmiş bir hale gelmesine izin vermişlerdir. Bu konuda birşey yapmaları gerektiğinde, kiloları sağlıklarını tehdit edecek düzeye geldiğinde ise ne yazık ki istenilen sonucu alamamışlardır.

Bu durumda olan kişiler için teknoloji ve tıbbında giderek gelişmesiyle çeşitli uygulamalar ve tedavi yöntemleri üretilmiştir. Karboksiterapi de bu tedavi yöntemlerinden sadece bir tanesidir. Karboksiterapi aslında zayıflama ve incelme amaçlı kullanılan tedavi yöntemlerinin arasında en eski olanlardan bir tanesidir. 1953 yıllarında uygulanmaya başlayan bu yöntem bir grup Kardiyoloji uzmanının denemeleriyle ve elde ettikleri olumlu sonuçlarla bir tedavi yöntemi olarak gelişmiş ve tedavinin yaygınlaştırılması sağlanmıştır.

Karboksiterapi uygulamasında amaç; bir iğne yardımıyla cilt altından yağ birikimi olan alanlara ulaşılarak karbondioksit gazı verilmesi ve bu sayede vücutta ki oksijen oluşumunun artmasıyla yağ yakımının hızlanmasıdır. Vücutta oksijene kıyasla oldukça hızlı hareket eden karbondioksit gazı kan dolaşımının artmasını sağlar. Bir başka deyişle yağ tabakasına doğrudan karbondioksit gazı enjekte edildiği zaman vücudumuz bu bölgede oksijeni arttırmak ve karbondioksit gazını dağıtmak amacıyla kan dolaşımını arttırır. Kısacası vücudumuz karbondioksit gazı sayesinde kendi kendine yağ yakımını arttırır ve bu bölgede ki yağların yakılmasını ve eritilmesini kolaylaştırır. Herhangi bir yan etkisi ya da zararı bulunmadığı için uygulama alanı oldukça geniştir. Kişinin yaş aralığı tedavinin uygulanıp uygulanmaması için belirleyici değildir.

Karboksiterapi uygulamalarını bu konuda deneyimli ve bilgili olan bir uzmanın uygulaması çok daha doğru ve sağlıklı olacaktır. Bunun sebebi yağ tabakasına uygulanacak olan karbondioksit gazının belirli ölçülerinin olmasıdır. Bu ölçülerin aşımı vücudunuza bir takım zararlar verebildiği gibi morluklar, yanma ve ağrılar oluşturacaktır.

Karboksiterapi uygulaması herkes üzerinde olumlu sonuçlar vermesiyle birlikte mucizevi bir yöntem olmayıp gözle görülür sonuçlar almanız biraz zaman alabilir. Aynı şekilde seansların miktarı oluşmuş olan yağ tabakasına göre belirlendiği için bazı kişilerde 10 seans yeterli gelebileceği gibi bazı kişilerde de 20 seans sonucu olumlu sonuçlar alınmaktadır.

LİPOKAVİTASYON İLE ZAYIFLAMA

Düzensiz yeme alışkınlıkları, hareketsiz yaşam, spor yapmama, dikkatsiz beslenme ve fazla abur cubur yeme gibi nedenlerle kilo alıyor ve aldığımız kiloları vermekte çok güçlük çekiyoruz. Dolayısıyla alınan kilolar nedeniyle sağlığımızı riske atıyoruz. Fazla kilolar bedensel sorun yarattığı gibi özellikle de gençlerde psikolojik olarak da sorun yaratabiliyor.

Günümüzde teknolojinin hızla gelişmesiyle zayıflama yöntemleri hızla artmaktadır. Bu yöntemlerden en güvenilir, acı çekmeden ve en hızlı zayıflama yöntemi, ultrason teknolojisi olan lipokavitasyon ile zayıflama yöntemidir. Vücudunuzun bel, karın, kol ve bacak gibi bölgelerde depolanmış yağlardan kurtulmak için en iyi çözümü istiyorsanız lipokavitasyon ile zayıflamayı denemeye ne dersiniz? Bu yöntem sayesinde sizde iğnesiz, neştersiz, ameliyatsız, 6 – 10 seans sonrasında istediğiniz sonuca ulaşabileceksiniz. Lipokavitasyon ile zayıflamanın hiçbir yan etkisi bulunmadığı için içiniz son derece rahat olabilir. Güzellik merkezlerinde, plastik cerrahların kliniklerinde ve tıp merkezlerinde kozmetik ve estetik amaçlı ultrason teknolojisi ile lipokavitasyon yöntemi tüm dünyada kanıtlanarak en güvenilir yöntem olduğu belirlenmiştir.

Lipokavitasyon yöntemi, ultrason dalgalarının göstermiş olduğu ışınlarla istenilen bölgedeki yağlı hücrelerinin parçalanmasına, fizyolojik şekil verilmesine ve bölgenin sıkılaştırılması gibi etkenleri yerine getirmektedir. Lipokavitasyon ciltte gezdirilerek kullanılır, hiçbir yan etkisi bulunmaz ve en ufak acı ve ağrı hissedilmez.

Lipokavitasyonun özellikleri; ağrısızdır, güvenilirdir, kullanımı çok rahattır, geçici değil tamamen kalıcıdır, tatmin edicidir, selülit ve yağ hücrelerini parçalayarak hiçbir kalıntı bırakmaz, vücut için kullanılabileceği gibi yüz için de kullanılmaktadır.

Lipokavitasyon, çok güçlü ultrason dalgaları ile birlikte hava kabarcıkları oluşturur ve yağ hücrelerinin parçalanmasına tam olarak etki eder. Parçalanan bu yağlar vücut tarafından yakılır. Lipokavitasyon yöntemi ile vücuda hiçbir madde enjekte edilmez, sadece jel sürülerek vücutta ultrason gezdirilir. Böylece hiçbir acı ve sonradan meydana gelebilecek ağrı hissetmeden ultrason teknolojisinin getirdiği lipokavitasyon yöntemini güvenilir şekilde kullanabilirsiniz. Lipokavitasyon, vücuttaki yağ oranına göre haftada 1 ya da 2 seans olarak gerçekleştirilir. Süresi ise 20 – 40 dk.’dır. bu yöntem o kadar hızlı ve etkilidirki ilk seansta lipokavitasyonun göstermiş olduğu etkiyi fark edeceksiniz.

Aynı zamanda lipokavitasyon uygulaması yapılırken kişi beslenmesine de dikkat etmelidir. Sağlıklı beslenerek ve egzersiz ya da yürüyüş yaparak kilosunu korumaya çalışılmalıdır. Daha iyi bir incelme görülebilmesi için bol bol su içilmeli, yağları tekrar alarak depolamamak için karbonhidratlardan uzak durulmalıdır. Böylece hem sağlıklı hem de güzel ve çekici görüntünüze en kısa sürede kavuşabilirsiniz. Herşey sizin elinizde. Sağlığınız için herşeye değer.Bilinçli bir toplum olarak sağlıklı nice günlere.

ZAYIFLAMA YÖNTEMLERİ

Fazla kilolar çağımızda öyle bir problem haline gelmiştirki insanoğlu buna çare bulmak için çeşitli zayıflama yöntemleri türetmiştir. Kilo alma sebepleri bünyeden bünyeye farklılık gösterdiği için zayıflama yöntemleride buna göre şekillenmektedir.

Başlarda kilo verme yolunun az yemek tüketmek olduğuna inanılmış. Fakat görüldüki az yemek yemeklede zayıflanmıyordu. Kimi bu şekilde kilo verirken kimi bundan bir fayda göremiyordu. Aslında doğru olan sağlıklı yiyecekleri sık sık ve az az yemekti. Bununla birlikte tabi ki egzersiz yapmakta gerekliydi. Daha sonra insanlar sağlık beslenmeyi öğrenmeye başladılar. Fakat egzersiz ya da spor yapmayı alışkanlık haline getiremedikleri için daha kolay zayıflama yöntemleri araştırımaya başladılar. Bir dönem bitkisel zayıflama yöntemleri moda olmaya başladı. Evet bu yöntem etkili bir yöntemdi fakat tek başına çok fazla işe yaramıyordu. Bitkisel çözümler sağlıklı beslenme ve egzersiz ile uygulandığında zayıflamayı hızlandırıyordu. Daha sonra insanlar zayıflama haplarına yöneldi. İşe yarayanlarda vardı. Fakat zayıflatırken bazı organlarımıza zararda verebiliyorlardı. Kilolarımızdan kurtalalım derken organlardan olmanın bir mantığı yoktu. Bu düşüncenin üzerine günümüzde bu hapların bitkisel olanları yayılmaya başladı. Bunlardan kimi insalar fayda görebiliyor fakat bazı kişilerde bu yöntem de işe yaramıyordu. Ve son senelerde teknolojinin gelişmesi ile zayıflama yöntemlerine bir yenisi daha eklendi. O da bölgesel zayıflama yöntemleri. Bu yönteminde kendi içinde birçok türü mevcut. İğne ile yapılan mezoterapi yöntemi, ses dalgalarından yararlanılarak incelme sağlayan yöntem, lipokavitasyon yöntemi gibi zayıflama yöntemleri bayanlar ve erkekler içinde hizmet vermeye başladı. Vücüdumuzda bütün olarak zayıflama sağladığı gibi özellikle bölgesel olarak yerleşmiş kilolarda oldukça etkilidir.

Kısacası insanoğlu için senelerdir çeşitli yöntemler üretilmektedir. Görülüyorki kilo problemi var oldukça da zayıflama yöntemleri giderek artmaya devam edecektir. Eminiz sizinde kilolarınzıdan şikayetçi olduğunuz dönem yada dönemler yaşadınız veya yaşamaktasınız. Yukarıda saydığımız yöntemlerden bir yada birkaçını denemişsinizdir. Ama şunu belirtelimki önemli olan sağlıklı ve kalıcı zayıflayabilmektir. Saydığımız yöntemlerden doğru beslenme ve egzersiz en iyi yöntemdir. Fakat her türlü egzersizi denemenize ve doğru beslenmenize karşın bazı yağlardan kurtulamadıysanız size bölgesel zayıflama yöntemlerini öneriyoruz. Bu zayıflama yöntemleri size mutlaka sonuç verecek istediğiniz bedene kavuşmanızı sağlayacaktır. En kısa zamanda deneyimlemeniz ve farkı yaşamanız dileğiyle.
zayıflamak

Zayıf olmak her şişman insanın en büyük hayallerinden biri. Çevrelerinde gördüğü arkadaşları, akrabaları, tanıdık yada tanımadık birçok zayıf insandan bir tanesi olmak ister. Zayıflamak kişilerin destek almadan, kendi başlarına başarmaları güç bir süreçtitr. Şişman kişiler kilo fazlalıklarını vucutlarından atmak, ince bir görüntüye kavuşmak için aylarca hatta senelerce çaba sarf ederler. Zayıflamak onlar için çile haline dönüşür. Kişiler böyle güçte olsa zayıflarlar ama önemli olan doğru ve sağlıklı zayıflamaktır. Önemli olan kalıcı kilo vermektir.

Günümüzde teknolojinin ve biliminde gelişmesiyle çok fazla zayıflama yöntemi ortaya çıkmıştır. Bu yöntemler her kişide aynı etkiyi vermeye bilir. Önemli olan size uygun zayıflama yöntemini seçmenizdir. Kimi insan sadece diyet yaparak zayıflayabilirken kimi insanda ne kadar yediklerine içtiklerine dikkat etsede bir türlü kilolarından kurtulamaz. Kimi egzersiz ve spor yaparak zayıflarken kimi insan her türlü sporu denemesine rağmen zayıflayamaz. Bu gibi durumlarda genellikle teknolojinin devreye girdiği zayıflama aletleri ortaya çıkar. Bu aletler kimi zaman bütün olarak zayıflamak isteyen kimi zamanda bölgesel olarak zayıflamak isteyen kişileri bu isteklerine doğru götürmektedir.

Eğer kilolarınzıdan şikayetçiyseniz sizde denemediğiniz yöntemleri gözden geçiriniz. Geleneksel yöntemlerden sonuç alamayan birçok kişi yeni nesil yöntemlere yönelerek başarıya ulaşmaktadırlar. Artık çevrenzideki zayıf kişilere imrenerek bakmak sizin içinde tarih olabilir. Hayal ettiğiniz vücut ölçüleri ile hayal ettiğiniz giysileri giymek o kadarda uzak değil. Zayıflamak zor bir dönemdir. Bunu kolayştırmak ise sizin elinizde yeni yöntemleri denemeden zayıflamaktan vazgeçmeyin. Mucizelere tanık olmak için artık beklemeyin. Hadi! Herkese zayıflamak nasıl olurmuş gösterin.
Bölgesel Zayıflama

Bölgesel Zayıflama
Bölgesel zayıflamanın anlamı sadece vücudun bir bölgesinde istenilen zayıflamadır. Herkesin vücut şekli ve yapısı birbirinden farklıdır. Bu anlamda zayıflamak isteyen kişi kilo verirken daha çok rahatsız olduğu ve kilo yoğunluğunun daha fazla olduğu bölgeden zayıflamak ister. Örneğin geniş kalçaları olan bir kişinin ilk olarak kilo vermek isteyeceği bölge kalça bölgesidir. Bu anlamda sadece diyet yapmak kişinin bölgesel zayıflamasına yardımcı olmayacaktır. Evet yine zayıflama gerçekleşir ancak istenilen bölgeden olması çok daha büyük gayret gerektirir.

Bölgesel zayıflama için özel aletler üretilmiş olsa da kendi imkanlarınızla bölgesel zayıflamayı gerçekleştirebilirsiniz. Aynı örneği ele alalım. Kişi kalçalarında biriken yağlardan ve dolayısıyla kilolardan kurtulmak istiyorsa diyet yapmanın yanı sıra bu bölgeye yönelik sporla diyeti pekiştirmelidir. Özel kalça hareketleri uygulayabilir ya da her gün düzenli olarak koşu ve yürüyüşe çıkabilir. Kalçalarını çalıştırabilecek her hareket bölgesel zayıflamanın gerçekleşmesi için yeterli olacaktır. Bölgesel zayıflama genel zayıflamadan çok daha büyük gayret gerektirir. Bu yüzden gerçekten zayıflamak isteyip istemediğinize doğru karar vermeli ve hazır olduğunuzda bölgesel zayıflama için spora başlamalısınız. Böylece kilo vermek istediğiniz bölgeye yönelik yaptığınız çalışmalarla bölgesel zayıflamayı sağlayabilirsiniz. Bölgesel zayıflamanın daha fazla gayret ve daha fazla konsantrasyon getirdiğini unutmayın.

Zayıflama

Özellikle bayanlar zayıflama konusunda oldukça tecrübelidir diyebiliriz. Dış görünüşüne önem veren ve birkaç kilo dahi olsa kilo almış olan bayanlar bu fazla kilolardan kurtulmak için zayıflama yöntemlerine başvurur.

Zayıflama yöntemi olarak adlandırabileceğimiz bir çok yöntem olsa bile, çoğu kişi diyet yaparak ve spor yaparak ideal kilolarına ulaşmayı amaçlar. Ancak zayıflama isteği ne yazık ki bazen sağlığımıza dikkat etmememize sebep olur ve kısa zamanda çok kilo verdirmeyi vaat eden diyetler uygulanır. Bunların sonucunda zayıflama görülmesi beklenirken bu gerçekleşmez ve belli bir süre sonra kişi daha çok kilo almaya devam eder. Zayıflamak için diyetisyenlere, spor salonlarına gidip danışabileceğiniz gibi evde kendinize sağlıklı ve doyurucu bir menü hazırlayıp kendi diyet listenizi kendiniz hazırlayabilirsiniz. Ancak sağlığınızı tehdit etmemesi gerekliliğini kesinlikle unutmayın.

Zayıflama için aslında uygulanabilecek belkide en etkili çözüm yolu; dengeli ve düzenli beslenmedir. Bu şekilde kişi sağlığını koruyabileceği gibi daha sağlıklı besinler tüketerek zayıflayabilir. Herkes yeterli çabayı ve inancı gösterdikten zayıflayabilir. Eğer diyetlerin yeterli gelmediğini düşünüyorsanız, başlangıç olarak haftanın 3 günü ek olarak spor yapabilir. Zayıflamanızı hızlandırabilirsiniz. Sporla birlikte daha çok enerji yakarak vücudunuzda depolanmış yağlardan kurtulabilirsiniz.

8 Ocak 2011 Cumartesi

Ağız ve diş bakımı




Diş fırçalama


* Doğru teknikle, düzenli diş fırçalama ağız ve diş bakımının temelini oluşturur.
* Düzenli diş fırçalama günde en az iki kez diş fırçalamaktır: Sabah kahvaltıdan sonra ve geceleri yatmadan önce.
* Alt ve üst çeneler, birbirinden ayrı olarak fırçalanmalıdır. Doğru diş fırçalama tekniği, fırçanın her iki çenede de dişetinden dişe doğru kullanılmasını ifade eder. Yani tek yönlü süpürme hareketi.
* Fırça ağız içinde sırayla tüm dişleri dolaşmalıdır ve fırçalanmayan diş yüzeyi kalmamalıdır.
* Sadece dişlerin çiğneme yüzeyleri ileri geri fırça hareketi ile temizlenmelidir.
* Dilin üst yüzeyi de mutlaka fırçalanması gereken bir bölgedir. Dil, pütürlü yüzeyinden dolayı, ağız kokusuna neden olan çok sayıda bakteriye barınak oluşturur. Bu bakteriler en çok dilin boğaza yakın (sırt) kısmında bulunurlar. Bu nedenle dilin geriye doğru olan bölgeleri de fırçalanmaya çalışılmalıdır. Mide bulantısı refleksi olan hastalar nefes verip, tekrar nefes almadan fırçayı mümkün olduğunca geriye götürüp fırçalamalıdır. Zamanla bulantı refleksi azalacaktır.
* Diş fırçası kullanımdan önce ıslatılmamalıdır ve üzerine nohut büyüklüğünde diş macunu sürülerek fırçalanmaya başlanmalıdır. (macun reklamlarındaki gibi tüm fırça yüzeyini kaplayacak şekilde değil)
* Tüm diş yüzeyleri tarif edilen şekilde fırçalandığında zaten ideal olan iki dakikalık diş fırçalama süresi oluşmaktadır.
* Diş sağlığı
* Ağız ve Dişler Hakkında Genel Bilgi

Diş ipi kullanımı

Diş ipi dişlerin ara yüzeylerini temizlemek için en etkili araçlardan biridir. Önemli olan sabırla günde en az bir kere ve genellikle gece yatmadan önce bu işlemi gerçekleştirmektir.İşaret parmakları arasında gergince tutalan diş ipi ile dişlerin ara yüzeyleri, diş ipini diş etine batırmadan rahatlıkla temizlenelebilir. Eğer diş ipi diş aralarına girmiyorsa bunun genellikle üç anlamı olabilir:

1. O dişler arasında diş taşı olabilir,
2. Dişlerden birinde çürük olabilir,
3. Dişlerdeki dolgularda kırılma/çatlama olabilir.

Su ile gargara

* Su ağız sağlığı için yeryüzündeki en yararlı maddelerden biridir.
* Su ile gargara, su içmek ya da ağaza su alıp tükürmek demek değildir. Suyun ağız içinde her bölgeye değecek şekilde dolaştırılmasıdır.
* Su ile gargara günümüz insanının yoğun temposu ve temizlik alışkanlığına dönük gönülsüzlüğü için en iyi çarelerden biridir.
* Yediğimiz içtiğimiz her şeyden sonra mümkünse ağzımızı su ile çalkalamak ağız sağlığı için yararlı olacaktır.
* Kişi yanında küçük bir şişe su dolaştırarak bu alışkanlığı edinebilir.
* Ilık su içine katılmış bir çay kaşığı tuz gargarası ise ağızdaki bakteri florasını azaltır. Ayrıca diş etleri ile dişler arasındaki ödem miktarını azaltarak diş etlerinde sıkılaşma sağlar.

Renklendiricileri engelleme
Günümüz dünyasında diş hekimliğinin ve ağız-diş sağlığının en önemli düşmanı renklendiricilerdir. Sigara-tütün kullanımı, çay, kahve türleri, kola vb. içecekler, çikolata vb. şekerlemeler ve birçok ürün dişleri olumsuz etkilemektedir. Kullanıyorsanız her türlü tütünlü içeceği filtreli ağızlıkla içmek önerilir. Çay ve kahvenin açık tüketilmesini, kola ve içeceklerin hafif (light) ve açık renkte olanlarının içilmesi tavsiye edilir. Çikolata ve şeker tüketiminden sonra ise su ile kuvvetlice ağzın çalkalanması ve mümkünse diş fırçalaması önemlidir.

Düzenli diş hekimi kontrolü

Diş fırçası üç ayda bir değiştirmelidir. Islak kalan fırçada mikrop üremesi kolaydır. Aynı anda en az 3 fırça kullanmanız yararınıza olacaktır. Diş fırçalarınızı başkalarının fırçalarından ayrı yerlerde tutmalısınız. Banyo aynasında, cüzdanınızda vb. kendinizi ağız bakımı konusunda motive eden işaret ya da simgeler bulundurmalısınız. 6 ayda bir diş hekiminize kontrole gitmeniz diş sağlınız için önemlidir.

7 Ocak 2011 Cuma

Sonbaharda nasıl beslenmeliyiz?




Havalar soğuyor, hastalıklar artıyor. Vücut direncinin azaldığı, enfeksiyon hastalıklarının yaşandığı bu dönemde yeterli ve dengeli beslenme daha çok önem kazanıyor.

Dünyanın en önemli sağlık sorunlarından sayılan enfeksiyon hastalıklarının, sonbahar ve kış aylarında arttığını, bunların başında da grip ve soğuk algınlığının geldiğini belirten Amerikan Hastanesi Beslenme ve Diyet Bölümü'nden Uzman Diyetisyen Tuğçe Aytulu Ersin, sonbaharda temel besin gruplarının gereken miktarda alınmasının önemine dikkat çekiyor.

"Özellikle enfeksiyon ile bağışıklık sistemi ilişkisi düşünüldüğünde; artan metabolik hıza karşılık; hücrelerin ihtiyacı olan enerji, dengeli bir beslenme ile sağlanabilir" diyen Aytulu, sonbahar mevsiminde doğru ve yeterli beslenme ile ilgili şu bilgileri veriyor:

"Bu günlerde metabolizmamızı koruma altına alıp, daha da güçlendirmenin en etkili yollarından biri yeterli ve dengeli beslenmedir. Bu, her yaş grubu için geçerlidir. Özellikle enfeksiyonlara karşı daha duyarlı olan çocuklar, gebeler, emziren anneler ve yaşlılar için beslenme daha da önem taşır.

Vücudun vitamin ve mineral ihtiyacını karşılayın

Yeterli ve dengeli beslenme, gün içerisinde her besin grubundan yeterli miktarda almakla sağlanır. Böylece ihtiyacımız olan protein, karbonhidrat, yağ, vitamin ve mineralleri de almış oluruz.

A ve C vitaminleri, antioksidan vitaminlerdir. Bu vitaminler, bağışıklık sistemimizi güçlendirerek, hastalıklara karşı direnç kazandırır.

Turunçgiller, havuç, brokoli, kabak, Brüksel lahanası, yeşilbiber, karnabahar, mandalina, maydanoz, roka, tere gibi sebzeler, vitamin açısından zengin besinlerdir. Burada önemli olan, meyvelerin sıkıldıktan hemen sonra içilmesidir.

Meyve suları bekletildiğinde C vitamini kayba uğrar. Çünkü bu vitamin; ısı ve ışıktan kolayca etkilenir.

Kuşburnu çayı için

Ayrıca çay ve kahve yerine bitki çayları veya C vitamini yönünden zengin olan kuşburnu çayı tercih edilebilir. Yemeklerde veya öğün aralarında tüketilen bol miktardaki salata da bize ihtiyacımız olan vitaminleri sağlayacaktır.

C vitamini kaybını önlemek için salatalar da meyve suları gibi hazırlandıktan kısa bir süre sonra yenmelidir.

Diyetteki yağ türü ve miktarı da enfeksiyon hastalıklarının seyrinde önem taşır. Ayçiçeği, mısırözü, bitkisel sıvı yağlar, omega-6 yağ asitleri, deniz ürünleri, omega-3 yağ asitleri, zeytin ve fındık yağı ise omega-9 yağ asitleri açısından zengin besinlerdir. Saydığımız bu yağ asitlerinin immün sistem üzerinde olumlu etkileri bulunmaktadır.

Proteinden zengin beslenin

Dengeli beslenmenin bir diğer şartı da yeterli protein alımıdır. Doku yapımı ve onarımındaki güçlü etkileri nedeniyle proteinler, günlük beslenmeden eksik edilmemelidir.

Enfeksiyon geçirildiği dönemlerde, protein kaynaklarının yeterli tüketilmesi, genel kabul görmüş önemli bir noktadır. Özellikle süt, yoğurt, peynir, yumurta, et, tavuk ve balık gibi gıdalar proteinin en iyi kaynağıdır."

 
eXTReMe Tracker